‘İşlevsel yapısal’cı sistem kuramının ünlü kuramcısı Niklas Luhmann’a göre ‘’güven’’, karmaşıklığın redüksiyonudur.
Burada sözkonusu olan karmaşıklık, başka bir insanın özgürlüğü, serbestliği, keyfiliği nedeniyle dünyamıza dolan karmaşıklıktır. Şu halde güven, bu karmaşıklığın kavranması ve azaltılmasını amaçlayan bir işleve sahiptir (N. Luhmann, Vertrauen).
Siyasetbilimci Fukuyama ise iktisadi refahın sağlanmasını ‘’sosyal sermaye’’ye ve bir toplumun bireyleri arasındaki ‘’güven duygusu’’nun yaygınlığına bağlıyor. Toplumları ‘’yüksek güvenli’’ ve “düşük güvenli’’ olmak üzere iki sınıfa ayırıyor (Fukuyama, Güven, Sosyal Erdemler ve Refahın Yaratılması).
Bir ‘’Düzen’’ ve bir ‘’Düşünce’’ olarak ‘’Hukuk’’ da, kendi temelini kuran bir tutum olarak, ‘’İyiniyet’’i varsayıyor (bona fides praesumitur) ve ‘’Güven’’i koruyor. Bu yüzden, ‘’hukuk güvenliği’’nden söz ediyoruz. Hukuk güvenliği, ‘’hukuk idesi’’nin, ‘’adalet’’in diğer iki unsuru olan ‘’eşitlik’’ ve ‘’amaca uygunluk’’ yanında onlarla eş değerde üçüncü bir unsur olarak hukuk düşüncesinde yerini alıyor.
Hukuk güvenliğini mümkün kılan diğer hukuk ilkeleri de, bizi ‘’iyiniyet’’imizde ve ‘’güven’’ duygumuzda koruyan alt ilkeler olarak, hukuk düzenimizi kuruyorlar. Şu halde hukuk, bizim bu iki duygumuzda asla zarar görmeyeceğimiz bir ‘’güvence’’ olarak sosyal ilişkilerimizi sarıyor.
Hukuk, iyi niyetimizle ve güvencimizle geliştirdiğimiz beklentilerimizden dolayı bir hayal kırıklığına uğramayacağımıza dair bir ‘’güvence’’ sistemi demek oluyor aynı zamanda (Max Weber).
Bu düşünüş ve inanış çerçevesinde biz ilk önce ‘’hukuk’’a güveniriz.
Ayrıntılarına girmeksizin şunu da söylemeliyiz: Biz hukuka güvenmek zorundayız. Tüm boyutlarında: Normatif, sosyolojik ve etik boyutlarında hukukun geçerliliğine güvenmek zorundayız. Hukuka güven, bizi ezen acımasız karmaşıklığın uygun bir düzeye indirilmesi için bir zorunluluktur. Ancak bu güvenin duyulabilmesi, onun temellendirilebilmesine bağlıdır.
Önce ilk soruyu sormalıyız: Hukuka ve onun düzenine güveniyor muyuz?
‘’Hukuk güvenliği’’ kavramı sadece, hukukun bize güven ve güvence vermesi değildir elbette. Biz de hukukun güvenlikte olmasını sağlamalıyız; ona, bir ‘’hukuk toplumu’’nun bireyleri olarak hak ettiği itibarı ve korunmayı sunmalıyız.
Bunun için ikinci bir soru sormalıyız: Hukuk ve düzeni bu itibarı ve korunmayı hak eden bir yeterlilik gösteriyor mu? Bu her iki soruyu olumsuz bir biçimde yanıtlıyorsak, soracağımız son soru şudur: Ne yapmalı? Bu güveni duyabilmek ve hukuku kendisine güven duyulabilecek bir yapıya kavuşturabilmek için ne yapmalıyız?
Bugünlerde “kurum”lara artık ne denli güvendiğimiz pek merak konusu olmuyor. Ama araştırma şirketleri en çok hangilerine güvenildiğini yine de ısrarla bilmek istiyorlar. Her yıl birkaç güven çizelgesi yayılanıp duruyor.
Böyle bir “Temel Duygu”nun tüm toplumsal ve bireysel yaşamımızdaki yerini, etki gücünü, bilincimizdeki ve bilinçaltımızdaki derin izlerini düşündüğümüzde, onun insani varoluşumuzun temel taşlarından birini oluşturduğunu görüveriyoruz.
Çocukluğumda ve ilk gençliğimde Atatürk’ün “övün, çalış, güven” sözünü biraz narsist bulurdum. Sonraları, bu üç temel kavramın insan ruhu ve toplumu için ne denli önemli olduğunu anlamaya başladım. Çalışma’nın, Freud’un Sevmek’le birlikte yazdığı bir ruh sağlığı reçetesi olduğunu kavramam gerekecekti. Övünmenin, Adler’in insanda bulduğu değersizlik duygusunun çalışarak, yaratarak aşılmasıyla yaşanacak bir durum olduğunu görecektim. Güvenmek ise tüm hukuk ve siyasetti. Birlikte yaşamın temeli dostluk’tu Aristo’dan beri…
Bugün hukuka ve siyasete güvenmemiz; bu güveni temellendirebilmek için çok, pek çok çalışmamız, yaratmamız ve bu başarılarımızla, içerisine sürüklendiğimiz bunalımdan hak edilmiş bir övünçle çıkmamız gerekiyor. Güven her siyasal savaşımda vazgeçilmez koşuldur. “Gezi” bununladır, grevlerimiz bununladır, boykotlarımız bununladır. Sömürü düzeninden çıkıp kurtulmak için göstereceğimiz her çaba Atatürk’ün bize söylediğiyle bu sözle başarıya ulaşır.
Hayrettin Ökçesiz/Bilim Teknoloji/Cumhuriyet
27 Aralık 2013 Cuma
Home »
Cumhuriyet yazarları
,
Hayrettin Ökçesiz
,
Köşe Yazıları
» “Türk Övün Çalış Güven” - Hayrettin Ökçesiz
“Türk Övün Çalış Güven” - Hayrettin Ökçesiz
Related Posts:
Neo- Muaviye’ler - İrfan O. HatipoğluBugün sürdürülmekte olan Neo-Muavi söylemleri,yönetim anlayışı ile ülkemiz ortaçağ karanlığına doğru çekiliyor. Demokrasi,hukuk devleti, insan hakları, saydamlık, yolsuzluk ve rüşvet alanlarında tipik bir “üçüncü dünya” ülkes… Read More
Din ile Uygarlık Arasında Aziz Cehalet - Doğan KubanCehalet, neredeyse genetik bir davranış bileşeniSevgili okuyucular, bizim halkımızın 1071’den bu yana aşağı yukarı 900 yıllık okuma yazma bilmeyen bir geçmişi var. Cumhuriyetin başında %90’ı köyde oturan halkın okuma yazması … Read More
“Toplum Cahil” Demek, Ne Anlama Geliyor? - Doğan Kubanİngiliz Doktoru ve Kimyacısı James Lovelock (1919 ) evrenle ilgili en yeni kuramlardan biri olan ‘Gaia Kuramı’nın da kurucusudur. “İnsan sadece doğaya uyarak yaşamaz. Kendi amacına uygun olarak onu değiştirir” der. Küresel Is… Read More
Kavramlaşmayan Dil ve Cehalet - Doğan KubanCehaleti temel hastalık gören biri olarak sürekli yinelediğim için okuyuculardan özür dilerim. Kanımca Osmanlı kültürü ithal ettiği sözcükleri toplum katında kavramlaştıramadığı için, onun mirasçısı olarak, bugünkü gelişmemiş… Read More
Lozan ve İnönü - Ertuğrul KazancıAtatürk Lozan için: "Tarihte misli görülmemiş bir hesaplaşma" der. Cepheden konferansa giden İnönü ‘ulusun ters dönmüş alınyazısınıyenen’onurla masaya oturur. Cumhuriyet ve devrim sürecinde büyük sorumluluklar taşır. Ama ‘hur… Read More
0 yorum:
Yorum Gönder