Facebook

This is default featured slide 1 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.This theme is Bloggerized by Lasantha Bandara - Premiumbloggertemplates.com.

This is default featured slide 2 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.This theme is Bloggerized by Lasantha Bandara - Premiumbloggertemplates.com.

This is default featured slide 3 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.This theme is Bloggerized by Lasantha Bandara - Premiumbloggertemplates.com.

This is default featured slide 4 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.This theme is Bloggerized by Lasantha Bandara - Premiumbloggertemplates.com.

This is default featured slide 5 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.This theme is Bloggerized by Lasantha Bandara - Premiumbloggertemplates.com.

16 Ekim 2014 Perşembe

Korkuyorum! - Gündüz Akgül

Korkuyorum! - Gündüz Akgül
AKP iktidara gelmeden önce değer bildiğimiz ve korkmadığınız birçok kavramdan ve söylemden korkmaya başladım…
Örneğin;
-ÖZEL MAHKEMELERDEN VE YARGIÇLARDAN KORKUYORUM!..
Demokratik hukuk devletinde Özel Yetkili Mahkeme ve Yargıç olamayacağı, yurttaşın güvencesi olan tabii Yargıç ilkesinin geçerli olduğu gerçeği karşısında, kurulan Özel Yetkili Mahkemeler aracılığıyla Türk Ordusunun çökertilmesi ve tehlikenin farkında olan aydınların mağdur edilmesi, yanlışlığı anlaşılan bu mahkemelerin kaldırılmasına karşın insanların mağduriyetlerinin devamından…
-DEMOKRASİDEN KORKUYORUM!..
Torba yasalarla getirilen antidemokratik kuralları demokrasi olarak sunup, kabul etmeyenleri demokrasi düşmanı ve vatan haini ilan etmelerinden...
-TORBA YASALARDAN KORKUYORUM!..
Yasa yapma tekniği hiçe sayılarak torba yasa kuralı ile Allah ne verdiyse torbaya atılarak, gece yarısı kaldırılan parmak çokluğuyla çıkarılan yasalarla hukuk sisteminin altüst edilmesinden…
-AÇILIMDAN KORKUYORUM!..
Alevi açılımı ve çalıştayları ile bin yıldır inançlarını yaşayan Alevi yurttaşları asimile ederek sünnileştirmeye çalışmalarından…
-BARIŞ SÜRECİNDEN KORKUYORUM!..
Kürtlerle başlatılan barış sürecinden olumlu sonuç beklerken, süreçte diğer siyasi partileri ve sivil toplum kuruluşlarını devre dışı bırakılmasından, görüşmelerin doğrudan terör örgütü başı ile yapılıp içeriğinin herkesten gizli tutulmasından ve bir türlü sonuç alınmamasından…
-ÖZELLEŞTİRMEDEN KORKUYORUM!..
Tüm cumhuriyet kazanımlarının özelleştirme adı altında, yabancılara ve yandaşlara peşkeş çekilmesi, alınan paraların nerelere harcandığının yurttaşların bilgisine sunulmamasından…
-SAĞLIK REFORMUNDAN KORKUYORUM!..
Sağlıkta reform yapıyoruz denilerek, sosyal devlet gereği yurttaşların en demokratik hakkı olan ve sağlık sorununun arapsaçına çevrilmesi, yapılan uygulamaların yanlışlığı anlaşılınca eskiye dönüş yapılması, sağlık harcamaları için her gün ellerin daha çok yurttaşların cebine uzanması ve sağlıkta reformu değil, sağlık bilmecesi yaratılmasından…
-SORUMLULUĞUNUN ÜSTLENMEMESİNDEN KORKUYORUM!..
İktidar yakınma yeri olmayıp, olayları çözüm yeri olmasına karşın, tüm yönetim hatalarının başkasına yüklenmesi, sorumluluk alınmaması ve yağdan kıl çeker gibi yandaş medyanın oluşturduğu algı sonucu sorumluluktan kurtulmalarından…
-POLİS DEVLETİ OLUŞTURMA ÇALIŞMALARINDAN KORKUYORUM!..
Gün geçtikçe çıkarılan yasalarla demokrasinin tırpanlanıp polis devletine geçiş hazırlıklarından…
-DEMOKRATİK HAKLARIN KULLANILMASINDAN KORKUYORUM!..
Demokratik haklarını kullanan yurttaşlar içinde suç oluşturan eylemleri gerçekleştirenlerin, yakalanıp bağımsız yargıya teslim edilmesi gerekirken, tüm eylemin hükümeti devirmeye teşebbüs diye değerlendirilerek yurttaşlar hakkında açılan toplu davalardan…
-KOMŞULARLA SIFIR SORUNDAN KORKUYORUM!...
Komşularla sıfır sorun dediler, dostumuz olan sınır komşumuzun kalmamasından…
-YENİ OSMANLICILIK SEVDASINDAN KORKUYORUM!..
Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün Osmanlı külleri üzerinde kurduğu ve çocuklarımızın aydın geleceği olan Türkiye Cumhuriyeti aydınlanmasının, yeni Osmanlıcılık hayaliyle karartılmasından…
KORKUYORUM…
Ey yurttaş, sende bu olumsuzluklardan doğabilecek tehlikenin farkında olup korkuyorsan, artık ayılma zamanıdır…
 Önümüzdeki yıl yapılacak seçimlerde sandığa koş bu tehlikeyi yaratanları sandığa göm ve kurtul…
Başka yolu yok…

17.10.2014
Gündüz AKGÜL
Emekli Cumhuriyet savcısı

IŞİD'E İŞARET EDEN HADİSLER

Hazreti Ali’ye (ra) dayandırılan hadiste şöyle denilmektedir:
“Siyah bayrakları gördüğünüzde yerinizden kıpırdamayın.  Ellerinizi ve ayaklarınızı hareket ettirmeyin (harekete geçmeyin).  Kendilerine ehemmiyet verilmeyen  zayıf bir topluluk olarak zuhur eder. Kalpleri demir parçaları gibidir.  Onlar devlet sahipleridir (hum ashabu’d devle, yani devlet kurmak için ortaya çıkarlar). Ne söz ne de ahit tanırlar. Hakka çağırırlar ama kendileri hak ehli değildir. İsimleri künyedir. Nisbetleri ise köy ve şehirlerdir (El-Bağdadî gibi). Saçları kadın saçı gibi uzatılmış ve salınmıştır. Kendi aralarında ihtilaf çıkıncaya kadar bakidirler. (Olarla baş edilmez) Sonra Allah hakkı dilediğine verir…(El Fiten, Hafız Nuaym Bin Hammad, Daru’l Beyan el Arabi, hadis numarası 558, s: 136)” (Hadisin kaynağını veren Mustafa Özcan kardeşimiz)
Ben öyle sanıyorum ki daha uzun süre IŞİD konuşulacak.
Bir başka hadis de Ebu Hureyre’den aktarılıyor:
Bu hadise göre Peygamberimiz şöyle buyurmaktadır: “Benden sonra size dört fitne gelecektir.  Birincisinde, kanlar (dökülmesi) helal kılınacaktır. İkincisinde hem kanlar hem de mallar helal kılınacaktır.  Üçüncüsünde ise hem canlar hem mallar hem de uçkurlar helal kılınacaktır. Dördüncüsü ise örten, kapatan, bürüyen kör ve sağır bir fitnedir; denizdeki dalgalar gibi kabarır, hareket eder. Hiç kimse ona karşı bir sığınak bulamaz.   Şam’da tayf ve karaltı gibi dolaşır; Irak’a çöreklenir.  Eliyle ve ayaklarıyla el Cezire’yi (Şimdi Kürtlerin yaşadığı bölge) vurur (Bazı yorumcular el Cezire’den maksadın Arabistan yarımadası olduğunu söylüyorlar). İhtimal ki Arabistan da ondan zarar görür). Ümmet, derinin tabakhanede çekiştirilmesi gibi çekiştirilir, belaya maruz kalır. Kimse ‘yeter, yeter’ diyemez: O bir yerden kalksa diğer yerde patlak verir ve çöreklenir (hadis no: 87, s: 31)….”

Mehmet Ali BULUT'un Haber 7 web sitesindeki "IŞİD işi nereye varır" yazısından alıntıdır.
http://www.haber7.com/yazarlar/mehmet-ali-bulut/1210977-isid-isi-nereye-varir

16 Oct



LÜBNAN

Lübnan ordusundan ayrılarak mücahitlere katılan bir asker. Neden saf değiştirdiğini anlatıyor ve Lübnan ordusunu Hizb.'in kontrol ettiğini anlatıyor. / A lebanese soldier tell the reasons why he defected: because Halesh is controlliing the Lebanese army.  Shows spoils from the lebanese army.
http://www.youtube.com/watch?v=N4ZAGCiAVfA


HALEP

Mücahitler Handarat'ta ilerliyor. Rejim güçlerinin kontrolü altındaki birkaç fabrika ele geçirildi. / Mujahideen advancing in Handarat where they captured several factories that the regime forces have been controlling. Mujahideen targeted at Bab Jeneen with DIY hell cannon the traffic branch, Social Security building, AL Atma souq.
There has ben also clashes at Kalasa district. And regime aircrafts and helicopters carried out their attacks on Handarat, Hretan, Andan, Asya, and Al Kindi Hospital district.
http://wikimapia.org/#lang=tr&lat=36.266145&lon=37.178764&z=12&m=b&search=handarat
Handarat ve Sayfat bölgeleri haritada görülebilir / You can check locations of Handarat and Sayfat on map

Mücahitler Raşideen'de rejim güçlerini hedef alıyor. / Mujahideen targeting regime forces in Rashideen.
http://www.youtube.com/watch?v=uOmu8yAN0y4

Mücahitler Ezaa'da rejim güçlerini hedef alıyor. / Mujahideen targeting regime forces in Ezaa.
http://www.youtube.com/watch?v=5DUNkQiOnBA#t=155

Kobani'den son durum haritası. / A last situation map from Kobane.

Sarı: YPG kontrolündeki bölge
Siyah: IŞİD kontrolünde
Mor: Çatışmaların sürdüğü bölge



HAMA

Rejim hava saldırılarına karşı sığınaklarında bulunan mücahitler rejim uçaklarına ateş açıyor. / Mujahideen firing regime aircrafts from the positions they are also hiding.
http://www.youtube.com/watch?v=Hu9vP7-O3rA&feature=youtu.be

İDLİB

Mücahitler Hamdiyeh üssündeki rejim güçlerini hedef alıyor. / Mujahideen targeting regime forces based in Hamdiyeh Camp.
http://www.youtube.com/watch?v=bvwYFYJuKPA
http://www.youtube.com/watch?v=jyJaDT8k4f4
http://www.youtube.com/watch?v=THT2TzsdQXA


Mücahitler kent kırsalında Ayn Qureyn kontrol noktasını havan toplarıyla hedef alıyor. / Mujahideen targeting Ain Qrein checkpoint in city rif.
http://www.youtube.com/watch?v=EExOOyZFtwQ
http://www.youtube.com/watch?v=fo1DOyNtSlM


ŞAM

Rejim hava saldırılarında tekrar sivilleri katletti. Jisreen'i vuran hava saldırısında 13 sivil şehit oldu. / The regime aircrafts carried out another massacre on civilian homes in Jisreen where 13 persons have been killed among them children and women.


Jobar'da rejim noktalarına sızan mücahitlerin düzenlediği operasyon sonucu 12 rejim askeri öldürüldü. 1 T72 tankı ganimet alındı. / The general command mujahideen in Ghota have infiltrated Kamal Masharfa barracks and other points in Jobar. They killed 12 regime soldiers and captured a T72 regime tank.
http://www.youtube.com/watch?v=GKfRfOTrXOs#t=11


Mücahitler Harasta'da 14,5mm top ve Shilka ile rejim noktalarını vuruyor. / Mujahideen hit regime points in Harasta with 14,5mm. cannon and Shilka.
http://www.youtube.com/watch?v=8JyroHFCiGs&feature=youtu.be
http://www.youtube.com/watch?v=MKgbXlgaoJY&feature=youtu.be

Daraya'da mücahitler rejim tarafından bölgeye atanan altıncı komutanı da öldürdü. Komutan Esad'ın memleketi olan Qardaha kökenli Albay Raed Jadid. / Resistance forces in Darya have killed the sixth regime military commander appointed by Assad to lead the regime's military campaign against the area. The dead officer has been named as Colonel Raed Jadid from Qardaha in Latakia province, the Assads' hometown.
From: Radio Sawt Beirut International

Jobar ve civarına dair bir durum haritası. Çatışmalar Hava Kuvv. İsthb. ve Jobar civarında sürüyor. Hatırlayacağınız üzere mücahitler Hava Kuvv. İsthb. binasını ele geçirmişti yakın zamanda. / Situation map of Jobar and the surrounding area. Clashes are ongoing in Jobar and in the area around AF Intelligence. As you may remember recently mujahideen captured AF Int. building.




QUNEYTİRA

Mücahitler Tal el Qurum'u vurmaya devam ediyor. / Mujahideen continue shelling Tal al Qurm.
http://www.youtube.com/watch?v=lKMaDfTz70w
http://www.youtube.com/watch?v=9_VhlmXU3SA

UYARIYORUM: ABD SİZİ KULLANIP ATACAK



Ardan ZENTÜRK
Önce, Amerikan uçağının sesini duyuyorsunuz. Geliyor, hiçbir hava savunma direnişiyle karşılaşmadan, sanki bir tatbikattaymış gibi Kobani’nin üzerinden şöyle bir uçuyor, batıya, Yumurtalık bölgesine doğru ilerliyor, yükseliyor ve bir-kaç saniye sonrasında yeri-göğü sallayan o patlamayla karşılaşıyorsunuz. Mürşitpınar sınır kapısına 150 metre mesafedeydim, kapının hemen doğusunda, 200 metre uzaklıkta IŞİD-PYD çatışması sürüyordu. Zırhlı araçlar içindeki askeri yetkililer, bulunduğumuz bölgede uzun süre kalamayacağımızı, çatışan tarafların silahların menzilinde olduğumuzu söylediler. Füze zaten o sırada geldi. Büyük patlama ve sessizlik!.. Kalın siyah dumanın çıktığı noktada kaç kişinin öldüğünü bilmenize imkan yok, ama çatışmanın bir anda durması, çok şey ifade ediyor. 
Kobani gibi küçük bir ilçenin içindeki sokak savaşına havadan nokta atışıyla bu ölçüde net müdahale “korunmaya çalışılan” taraftan da ölüme yol açmaz mı? “Kobani’de PYD’nin yanında Amerika uzman ekibi var, onlar, IŞİD mevzilerini lazer göstericiyle işaret ediyorlar, pilotlar yanılmıyorlar” diyor istihbarat kaynağı. Pekiyi, o Amerikalı uzman oraya nasıl girdi?
Mürşitpınar’ın önemi
Yalanın ve kışkırtmanın boyutunu görmek için Kobani sınırına gitmem gerekti.
Bu, IŞİD’in son bir yıl içinde Kobani’ye dördüncü saldırışı, ilk üçünden kamuoyunun pek haberi olmadı ama, “Burada göreve geleli 14 ay oldu, bir yıldır hem Suruç, hem Kobani’nin kaymakamıyım” diyen Abdullah Çiftçi’ye sorun bir de... Mürşitpınar, normal işleyen bir ticaret kapısı değil, kentin üç tarafından çevrelenmesi üzerine hükümet derhal kapıyı açıyor, bölgede yaşayan insanların kuşatmadan etkilenmemesi için kolları sıvıyor. 12 ayda bölgeye intikal eden yardım TIR’ı sayısı 810!.. Gıda, temizlik malzemesi, bebek mamaları, bir insanın yaşaması için gerekli ne varsa, hepsi buradan gidiyor, Kobani 12 ay bununla yaşıyor.
Saldırı geliyor, sınırda binlerce kişi, Türkiye tel örgüleri 12 yerden açıp 180 bin kişiyi içeri alıyor.
Türkiye, sınırın öte yakasındaki Kürt kardeşini katliama teslim etmiyor!..
Açık net, söylüyorum, Kobani’nin içinde şu anda bir tane bile sivil yok! 1.700 PYD’li 2.000 IŞİD’li ile savaşıyor.
Yani, oradan Henry Barkey’in çok arzu ettiği “Halepçe” çıkmaz!..
Bitmedi... Türkiye, 19 Eylül’den bugüne kadar yalnız PYD savaşçısı kalmış Kobani’ye 76 TIR yardım sevk ediyor. Kimse, üç haftadır orada çatışan PYD’liler, ne yer, ne içer sormuyor...(Hatta, ne bileyim, o kadar mermi nereden girer?)
Bitmedi... 112 Acil Servis’in kahraman çalışanları, Kobani’den sınıra gelen her telefonda çatışma bölgesinin kalbine giriyor, oradaki yaralı PYD’liyi kaptığı gibi Suruç Devlet Hastanesi’ne... Sınırın hemen yakınında, “komutanla” sırtımızı bir duvara vermişiz, bölgedeki durumu konuşuyoruz, o sırada ambulans geliyor, içinde, karnından vurulmuş bir kadın PYD militanı, komutan görüyor, “hemen yetiştirin, durumu ağır” diye ekibe talimat veriyor.
Selahattin Demirtaş, HDP, Kandil, Salih Müslim hepsi... Bunları bilmiyorlar mı? Biliyorlar... Şanlıurfa Valisi İzzettin Küçük’ü sıkıştırıyorum, “700 yaralı PYD’liyi tedavi ettik diyorsunuz, sınırdan hiç mi yaralı IŞİD’li gelmedi?” Yanıtı net: Bir tane bile gelmedi, gelse insani nedenle alırdık ama ambulansların taşıdığının tamamı PYD’li...
Kobani düşmeyecek
Kobani iki nedenden düşmeyecek. 1- Amerikan hava saldırıları askeri dengeyi belli bir yerde tutuyor, 2- Kobani’deki savaşçılar, Mürşitpınar üzerinden nefes alıyor. IŞİD günlerdir, kapının Suriye tarafını ele geçirmek için ağır kayıplar pahasına bu nedenle saldırıyor. Orası düşse, PYD’ye, yalnız, Batı kesiminden Yumurtalık’a kaçmak kalıyor.
Bu gerçeği, demin saydığım insan ve kurumlar bilmiyorlar mı?
Biliyorlar...
Ama, onlar, Kobani’den Halepçe çıkarıp, oradaki çatışmayı buraya taşımaya çalışıyorlar.
Ateşle oynuyorsunuz
Eğer derdiniz, Nusaybin-Kızıltepe-Viranşehir hattında Rojava’ya komşu bir “kanton” kurmaksa ve bütün bu yalan-dolanın ana amacı buysa, bunu yapmayın...
Ne Suruç’tan yeni bir Kobani, ne de o bölgeden bir sözde kanton çıkmayacağını bilerek atıyorsunuz bu adımları, devamı büyük yıkım ve kandır...
Yapmayın... Demokrasi içinde onurlu bir yaşamı hak eden kendi halkınıza ihanet etmeyin... Her sözünüzde ortalığa dökülen o Kürt gençlerin geleceğiyle de oynamayın.
Son söz: ABD’ye güvenmeyin
Amerika, Kobani’ye günde 28 saldırı yaparak size destek olurken ona çok güvenebilirsiniz. Ama güvenmeyin. “Serok Apo”yu bir günde Nairobi’den paketleyip o uçağa koyan da Amerika’ydı ve adım gibi biliyorum Öcalan, Amerika’ya kayıtsız-şartsız güvenerek yola çıkan tüm stratejileri durduracaktır.
Washington’un Türkiye ile hesabı başka... Siz şimdi emperyalistin gülen yüzünü görüyorsunuz, diğer yüzünü gördüğünüzde kullanıldığınızı anlayacaksınız.
Bu yazıyı, sizlerin değil, Kürt halkının dostu bir gazetecinin uyarısı olarak kabul edin..
.......................................................................................
16 Ekim 2014 günü Star gazetesinde yayınlanmıştır.
http://haber.stargazete.com/yazar/uyariyorum-abd-sizi-kullanip-atacak/haber-952317

15 Ekim 2014 Çarşamba

15 Oct


 
 
Şam / Ain Tarma / Today - Bugün
 
 
 
LÜBNAN
 
Alınan haberlere göre Hizb. resmi olarak 840'ın üzerinde kayıp verdiğini ve 2400'ün üzerinde militanın yaralandığını kabul ediyor. Ama içeriden kimliği açıklanmayan kaynaklar bu rakamın en az iki katı olduğunu belirtiyor. / Hezb. admits 840+ dead, 2,400+ wounded so far fighting in Syria, Iraq, e. Lebanon; insider says true figure at least twice that 
 
HASEKEH
 
YPG kentte diğer kürtleri kendisine katılmaya zorluyor. Habere göre 4000 kişi zorla alıkonuldu. / YPG rounded up young kurds and arrested 4000 of them. They were taken to some locations.  
 
 

İRAN

Mücahitler tarafından geçen hafta Halep-Handarat'taki çatışmalarda İran Devrim Muhafızlarından General Drisawi mücahitler tarafından öldürüldü. / An Iranian general of Revolutionary Guards is killed by mujahideen in clashes of Handarat in Aleppo.




HALEP

Mücahitler Nubl ve Zahra'yı vurmaya devam ediyor. / Mujahideen continue targeting the villages of Nubl and Zahra
http://www.youtube.com/watch?v=Ue59SER7lnI

Kobani'de Tal Mistenur IŞİD'den geri alındı. Burası önemli bir yüksek tepelik mevki. / Ain Al Arab/Kobane! Tal mishtenour, very important and strategic, is liberated from Daesh by YPG Forces


TARTUS

İlk defa Tartus'tan bir gösteri haberi alıyorum. El Arid caddesinde gösteri yapan bir grup rejim üst düzey yöneticilerinin görevi bırakması için(çeviriden anlaşılan bu) gösteri yaptı. Tüm katılanlar yakalandı ve Hava Kuvvetleri Muhaberat'a götürüldü.
Tartusun %90'ı Nusayri, %9'u hıristiyan ve %1'i ismaili. (Burada tabi ki bir miktar sünni de bulunuyor.) / There is news claiming that there happened a demonstration against regime in Tartous. 1st time a demonstration in Tartous, yesterday Tuesday, asking for the fall of all the key officials of the reigme and oppposition This demo happened at AL Arid street at the heart of Tartous. All participants hav been arrested and taken to the AF mukhabarat.
Population of Tatous is 900 000: 90%  are Alawites,  9% christians and 1% ismaelites.  Those working with the regime and in army are 90% of the Alawites.


İDLİB

Kent kırsalında bulunan el Gherbal mücahitler tarafından ele geçirildi. / In city rif Al Gherbal is totally liberated by mujahideen.

Mücahitlerin el Dahrouj kontrol noktasına bombardımanı ve ardından saldırsı. Muhtemelen Wadi Dayf civarında. / Mujahideen shelling then storming al Dahrouj checkpoint. Possibly in Wadi Daif.
http://www.youtube.com/watch?v=EUeZ-Lhhj70
http://www.youtube.com/watch?v=HVHXjfXE07g

Mücahitler Wadi Dayf'ta rejim noktalarını vuruyor. / Mujahideen hit regime spots in Wadi Daif.
http://www.youtube.com/watch?v=-Vtq0Il1Vd4
http://www.youtube.com/watch?v=HmFFBZG7AI0

Maar el Hitat'ta vurulan rejim tankları. / Regime tanks hit by mujahideen in Maar al Hitat.
http://www.youtube.com/watch?v=c14ipYv5-DE
http://www.youtube.com/watch?v=xA5_HXImcZc


ŞAM

Jobar'da öldürülen rejim askerleri / Regime soldiers killed in Jobar.
http://www.youtube.com/watch?v=sQIcl_qAOIc

Jobar'da mücahitler tarafından ele geçirilen BMP. / Mujahideen captured a regime BMP in Jobar.
http://www.youtube.com/watch?v=uThbfIDy_Vs

Jobar'daki çatışmalardan. / From clashes in Jobar.
https://www.youtube.com/watch?feature=player_embedded&v=Ep3ZLL5Z-y4


DEYR EZ ZOUR

Rejim güçleri ile IŞİD arasında Huweiqa semtinde çatışmalar var. / There is clashes between regime and ISIS in Huweiqa district.


QUNEYTİRA

Kent kırsalında mücahitler tarafından Rawadi köyünde alınan ganimetler. (Cundul Islam) / Spoils seized by mujahideen in Rawadi village in city rif.
http://www.youtube.com/watch?v=1SVMU1ZDFT0
http://www.youtube.com/watch?v=XDn73pkHhGs
http://www.youtube.com/watch?v=iKrMxOVDhhI

 

14 Oct



DARAA

Zemreen'e destek olarak gelen zırhlı araçların akibeti. / End of armoured vehichles which came to support Zemreen.
http://www.youtube.com/watch?v=EjZyMK9Unfw


HALEP

İC kentin güneydoğusunda rejim güçlerini hedef alıyor. / IF targets regime forces in southeastern city rif.
http://www.youtube.com/watch?v=Ch2OKGSb7Uk

İC'ye bağlı mücahitler Handarat civarındaki tarım arazilerini ele geçirdi ve 20 rejim askeri öldürüldü. / IF controls the farms in the vicinities of Handarrat and killed 20 of the regime forces.
http://www.youtube.com/watch?v=E7cBXy0TarE


ŞAM

Jobar'daki çatışmalardan. / From clashes in Jobar.
http://www.youtube.com/watch?v=qIe9HTX91p0&feature=em-uploademail


Bugün rejim tarafından yapılan hava saldırılarında en az 23 sivil şehit oldu ve onlarca da yaralı var. Özelde Ayn Tarma'da aralarında 3 çocuk ve 3 kadının bulunduğu 13 kişi şehit oldu. Diğer 10 kişi ise Erbeen'de bir evin isabet alması sonucu şehit oldu. Rejim ayrıca Zebdeen, Douma ve Hammouriye'yi vurdu. At least 23 civilians were killed and dozens wounded on Tuesday in the suburb of the Syrian capital Damascus after Syrian regime warplanes carried out air strikes on several areas of the Eastern Ghouta region; in particular 13 victims, including three children and three women, were confirmed in the Ein Tarama suburb after aerial shelling targeted civilian houses while other 10 people were killed by an air strike that targeted a residential complex in the Arbeen suburb. The Syrian Air Force bombarded also the Zebdeen, Duma and Hammouriyeh suburbs, in the last one of which a victim was reported, as well as the Jobar district of the capital, targeted with 8 air strikes.
Dead and wounded, including children, in a field hospital after aerial shelling in the Ein Tarama suburb of Damascus / Ayn Tarma'da hastanede ölü ve yaralılar
https://youtu.be/Sq18Yzs-uEg (Graphic)
A few months old child killed by aerial shelling from Syrian regime forces in Ein Tarama
Rejim saldırısında hayatını kaybeden birkaç aylık bebek
https://youtu.be/FrNW-BhPtOU
Thick smoke rising moment after an air strike carried out by Syrian forces on civilian houses in Ein Tarama / Ayn Tarma'da saldırı sonrası yükselen duman
http://youtu.be/526TP-sDyFY
Aftermath of an air strike of Syrian regime forces on residential buildings in the Arbeen suburb of Damascus / Erbeen'de bombardıman sonrası
http://youtu.be/uJFtQHXEmTY (Graphic)
https://youtu.be/JuDdlaOUSBY
[Photo] An elder at the burial of his son killed by aerial shelling in the Arbeen suburb of Damascus; he has lost other two sons previously / Daha önce iki oğlunu kaybeden yaşlı babanın üçüncü oğlunun cenazesi
http://on.fb.me/1sO5r4F
Smoke rising from the Jobar district of Damascus due to aerial shelling / Bombardıman sonrası Jobar'dan yükselen duman
https://youtu.be/y0Cza2AFTFA

QUNEYTİRA

Mücahitler Jabba kasabası, al Qurum tepesi, Mant al Faras, el Rubai kontrol noktası ve rejim güçlerinin bulunduğu Şaria okulunu ele geçirmek amaçlı Kasas Operasyonu adıyla yeni bir operasyon başlattı. / Mujahideen forces operating in the southern front have launched today a new battle to liberate the town of Jabba, al-Koroom hill, Mant al-Faras Company, al-Ruba’aie checkpoint, and the Sharia school that houses regime troops. The battle also aims to expand the liberated areas and to advance towards the capital Damascus.

Tal al Qurum'daki çatışmalardan. / From the clashes in Tal al Qurum.
http://www.youtube.com/watch?v=EDhftC5SXMg&feature=em-uploademail
http://www.youtube.com/watch?v=zdMHJoBXeQI&feature=em-uploademail
http://www.youtube.com/watch?v=OW_aMZ-2Qmo&feature=em-uploademail
http://www.youtube.com/watch?v=RiTS-UJ-q0A&feature=em-uploademail




HAMA

Kent kırsalında vurulan rejim tankı. / Regime tank hit in city rif.
http://www.youtube.com/watch?v=2iE7N3aJk8Q

Kent kırsalında vurulan 57mm. top. / Mujahideen hit a regime 57 mm. cannon point in a checkpoint in city rif.
http://www.youtube.com/watch?v=bRt1hE_jHBU&feature=youtu.be

İDLİB

Mücahitler tarafından Hamdiyeh kampında bulunan Dahruc kontrol noktası üç aylık çalışma sonucu kazılan tünel yardımıyla yapılan bombalamayla havaya uçuruldu ve rejime kayıplar verdirildi. / Mujahideen blew up Dahrouj checkpoint in city rif using tunnel. They made this attack after three months of work.
http://www.youtube.com/watch?v=-atzw385sOk&sns=fb
http://www.youtube.com/watch?v=CYgiH6ZDtU8&feature=youtu.be
http://www.youtube.com/watch?v=h13jqzsSvOs&feature=youtu.be
http://wikimapia.org/#lang=tr&lat=35.632230&lon=36.671312&z=18&m=b
kontrol noktasının haritadaki yeri / Location of checkpoint

Yargıçların Özlük Hakları - Gündüz Akgül

Yargıçların Özlük Hakları - Gündüz Akgül
Büyük bir yük ve sorumluluk altından bulunan Yargıç ve Cumhuriyet Savcılarının özlük haklarında iyileştirme yapılmasını, gerekli ve zorunlu görmekteyim…
Yurttaşların güvenliği için mutlaka tarafsız ve adil davranmaları gereken Yargıç ve Cumhuriyet Savcılarının, yurttaş deyimi ile “Vicdan ve Cüzdan arasında bırakılmamaları” gerekmektedir…
Ancak son günlerde gündeme gelen 1155 TL seyyanen (eşit olarak) yapılmak istenen zam, birçok tartışmaya neden oldu…
Tartışmaların nedeni ise bu zammın, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na (HSYK) yerel adli ve idari yargıdan yapılacak 10 üyenin seçiminden önce yasa taslağının TBMM’sine sevk edilmesidir…
Yasa bu seçimden önce görüşülüp kabul edilseydi, hem tartışılmayacak hem de kabul görecekti…
Yasa meclise sevk edilip görüşmesi seçimden sonra bırakılınca, hem iktidar partisini, hem de Yargıç ve Cumhuriyet Savcılarını töhmet (suçlama) altında bıraktı ve beraberinde şu tartışmaları getirdi…
-Bu yasa tasarısı HSYK üye seçimi kazanma rüşvetidir…
-İktidarın desteklediği Yargı Birlik Platformu seçimleri kazanmazsa bu yasa rafa kaldırılacaktır…
Seçimler sonucunda iktidarın desteklediği grubun, adli ve idari yargıdan 10 üyenin 8’ini kazanmasından sonra yasanın hemen Adalet Komisyonunda görüşülmesine başlanması bu tartışmalara hak verecek bir durum yaratmıştır…
Ayrıca tartışmaları haklı gösterecek ve bu güne kadar kimse tarafından dile getirilmeyen bir konuyu dile getirmek istiyorum…
Emekli olan Yargıç ve Cumhuriyet Savcıları özlük hakları bakımından Yargıçlar ve Savcılar Yasasına tabidirler…
Bu güne kadar görevde olan Yargıç ve Cumhuriyet savcılarının özlük işlerinde yapılan tüm iyileştirmeler aynen bu sınıftan emekli olanlara da yansıtılmaktaydı…
Adalet komisyonunda görüşülmeye başlanan yasa taslağında bu konuda bir hüküm bulunmaması, normal olmadığı gibi bu güne kadar yapılan uygulamalara ters olduğundan tartışmaları haklı kılacak diğer bir nedendir…
Gerek komisyonlarda, gerekse Meclis Genel Kurulunda bu konuda önerge vermek ve emeklileri de dâhil etmek görevi muhalefete düşmektedir…
Böyle bir önerge, iktidar partisinin amacının gerçekten sadece çalışan Yargıç ve Cumhuriyet Savcılarının özlük haklarında iyileştirme yapmak mı? Yoksa basına yansıyan tartışma savına göre sadece çalışanlara HSYK üye seçimi için verilen bir rüşvet midir?
Burada rüşvet sözcüğünü tartışmalarda geçtiği için kullandığımdan meslektaşlarım adına üzüntü duymaktayım…
Meslektaşlarımın medyada bu kadar aşağılanmasını kabul etmiyor ve içime sindiremiyorum…
İktidarın amaçları için yargıyı kullanmasını ve tartışma konusu yapmasını da doğru bulmuyorum…
İktidarlar gelip geçicidir. Günün birinde yargıya herkes gereksinim duyacak ve o zaman yargının bağımsız olmasının değerini anlayacaktır…
Tarih bunun örnekleriyle doludur…
O gün gelmeden herkesin, her siyasi partinin, her kurumun bağımsız yargıdan elini çekmesi ve yargıyı yargıya bırakması yapılacak en doğru harekettir…
Tarihe not düşmek için söylemesi benden…
Dinlemesi buna neden olanlardan…

15.10.2014
Gündüz AKGÜL
Emekli Cumhuriyet Savcısı

Kıçlarından donlarını mı alacaksınız? - Güner Yiğitbaşı

Kıçlarından donlarını mı alacaksınız? - Güner Yiğitbaşı
Ne olduğu belirsiz çözüm sürecinin ruhuna el fatiha.

Karşılıklı olarak güvenin bulunmadığı,neyi müzakere ettiklerinin sınırlarını çizemedikleri, daha doğrusu, karşılıklı olarak, çözüm sürecine ilişkin beklentilerini net ve samimi olarak birbirlerine açıklayamadıkları, her iki tarafın da iki yüzlü davrandıkları, bu nedenlerle de,  daha başından ölü doğan çözüm sürecinde, karşılıklı olarak çekilen silahlar ve restleşmelerle, ölü doğan çözüm sürecinin sonuna gelinmiş ve taraflar, sürecin  cenaze namazını kılmak için abdestlerini almaya başlamışlardır.

Başbakan Ahmet Bey yaptığı konuşmalarında, PKK ve yandaşlarına meydan okumuş, bir takım yasalarda değişikliğe gidileceğinin haberine vererek, PKK şiddetini, polis şiddeti ile önlemeye çalışacaklarını ve çözüm sürecinin sonlandığını üstü kapalı ilan etmiştir.

Ahmet Bey, bir Başbakana ve devlet adamı ciddiyetine yakışmayacak şekilde, bir toma yakarlarsa, onun yerine beş toma, on toma alınacağını beyan ederek, PKK ve yandaşlarının eylemlerini polis şiddetiyle önleyeceklerini duyurmuştur.

Günaydın Ahmet Bey, ülke yakılıp yıkıldıktan ve yaklaşık 40 vatandaşımızın hayatlarını kaybetmesinden sonra, PKK terör örgütüyle pazarlığa girilmemesi gerektiğini, PKK'ya elinizi verince kolunuzu kaptıracağınızın farkına ancak varabildiniz.

Bu engin ön görünüzden dolayı, kutluyoruz sizi.

PKK militanları bir taburumuza saldırma girişiminde bulundu, siz de uçaklarımızı havalandırarak onlara bomba yağdırdınız.

Bu mudur çözüm süreci?

İmralı adasında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükümlü olup, her başınızın sıkıştığında yardım etmesi için ayağına heyetler gönderdiğiniz, bu konuda kıt imkanlarıyla size elinden gelen yardımı yapan çözüm sürecindeki yol arkadaşınız ve müttefikiniz ÖCALAN'ın yüzüne nasıl bakacaksınız? Çözüm sürecinin ruhunu teslim ettiğini ona nasıl açıklayacaksınız?

Çözüm sürecini ağzınıza burnunuza bulaştırarak onun ölümüne sebep olduğunuz için,  muhatabınız ÖCALAN dan özür dileyecek misiniz? Merak ediyoruz doğrusu.

Ahmet Bey açıkladılar, yasa çıkaracaklarmış ve kamu mallarına zarar veren kişilere, verdikleri zararı tazmin ettireceklermiş. İlahi Ahmet Bey, hiç güleceğimiz yoktu, zaman gülme zamanı değil ama, yine de gülmekten kendimizi alamadık, Ahmet Beyciğim, bunun için yeni bir yasal düzenleme yapmaya gerek yok ki, bizim mevcut yasalarımıza göre de, haksız fiil ile verilen zararlar, haksız fiilde bulunan kişi veya kişilerden dava yoluyla talep edilebilir. Yeni bir yasal düzenlemem yapma zahmetine katlanmayınız, vaktinizi boşa harcamayınız.

Burada bir yasa eksikliği ve yasal sorun yok. Asıl sorun,siz iktidar olarak, ülkeyi yakıp yıkan PKK ve yandaşlarını anında tespit edip delilleriyle birlikte yakalayabilme ve adalete teslim edebilme becerisini gösteren bir yönetim sergileyebilecek misiniz?işte biz bundan emin değiliz.

Ahmet Bey, güzel hoş da, diyelim ki, kişi ve kamu mallarına yakıp yıkarak zarar veren kişi veya kişileri delilleriyle ele geçirip adalete teslim ettiniz ve meydana getirdikleri zararları gidermelerini kendilerinden talep ettiniz, çoğu kaçak elektrik kullanan ve bugüne kadar devlete bir kuruş elektrik parası borcunu ödemeyen veya ödeyemeyen, onların borçlarını da bizlerden tahsil ettiğiniz yoksul ve kaybedecekleri hiçbir şey bulunmayan o kişilerden verdikleri zararların karşılığı olan paraları nasıl tahsil edeceksiniz, onu hiç düşündünüz mü, yoksa düşünmeden laf olsun torba dolsun, dostlar alış verişte görsün, PKK ve yandaşlarıyla mücadele edeceğiz görüntüsü verilsin diye mi bu lafları ediyorsunuz?

Çok af edersiniz ama, yoka, verdiklere zarara karşılık olarak, PKK ve yandaşlarının kıçlarındaki donlarını mı almayı düşünüyorsunuz?

15/10/2014
Güner YİĞİTBAŞI
İzmir Barosu Üyesi Avukat

14 Ekim 2014 Salı

FATİH NURULLAH EFENDİ’NİN AKPARTİ’YE UYARISI


Bir kardeşimizin 12 Ekim 2014 tarihli mesajında “Bir veliyyullah maneviyattan keşfî bir haber veriyor.. Siz bunu neden makale olarak paylaşmıyorsunuz?.. Bu sitenin kuruluş amacı bu değil miydi?..” demesi üzerine Fatih Nurullah Efendi’nin Akparti hakkında uyarıları ihtiva eden birkaç sohbetini izledim. 

Doğrusu ben Fatih Nurullah Efendi’nin Akparti’ye karşı bu tavrını bilmiyordum. Muhterem zat  açılım sürecinde Alevilere tanınacağı belirtilen hakların tasavvuf ehline tanınmamasından bahisle Akparti’yi uyarmaktadır. 

Değerli kardeşimizin uyarısı üzerine ben de bu sohbetlerin linklerini paylaşıyorum. Sitemizin amaçlarından en önemlisi evliyaullahın keşif ve gaybi haberlerini yayınlamak ve istifade edilmesini sağlamaktır.

Ancak Fatih Nurullah Efendi’nin Akparti’yi uyarırken kullandığı üslup konusunda kesinlikle yorum yapmayacağım.

Sohbetlerden anladığım kadarıyla Gezi olayları meşayihi incitmesinden dolayı Akparti’ye bir uyarıdır denilmektedir. 

Anladığım bir şey var ki devlet bir babadır. Kendi evlatları arasında haşarı birini memnun edeyim derken herhalde terbiyeli olanları üzmüş oluyor. Devlet demek ki  herkesi memnun edemiyor.

Birden aklıma nedense bu konuda Hazret-i Peygamberin Mekke’nin fethinden sonra onunla birlikte savaşa gelen eski müşrik yeni mümin olan Mekke ileri gelenlerine savaş ganimetinden daha fazla mal vermesinin diğer Müslümanlar arasında memnuniyetsizlik oluşturması ve onlara karşı Peygamber Efendimizin hitabı hatırıma geldi. 

Her neyse… Bizler bu milletin asli unsuruyuz. Asli unsur öyle şeylerle devletine ve hükümetine küsmez ümidindeyim.

Fatih Nurullah Efendi’nin bu konu ile ilgili sohbetleri…

Bu kısımdaki alıntılar tamamen youtube 'da belirtildiği şekildedir.

Fatih Nurullah Efendi'den AKP'ye Uyarı!
21 Haz 2013 tarihinde yayınlandı
Dersaadet Tasavvuf Yolu Federasyonu Başkanı Eyyüp Fatih Nurullah Efendi'den AKP'ye uyarı...
***
Eyyüp Fatih Nurullah Efendi'nin Hükümete Seslenişi!
23 Haz 2013 tarihinde yayınlandı
Dersaadet Tasavvuf Yolu Dernekleri Federasyonu Başkanı Fatih Nurullah Efendinin Tekkelerin Resmiyet Kazanması ve önünün açılmasına yönelik Hükümete seslenişi.
***
Ve Hesap Döndü! Evliya'ya sahip çıkmamanın bedeli!
22 Kas 2013 tarihinde yayınlandı
***
23 Haziran 2014 tarihli
Dersaadet Tasavvuf Yolu Dernekleri Federasyonu Başkanı Fatih Nurullah Efendinin Tekkelerin Resmiyet Kazanması ve önünün açılmasına yönelik Hükümete seslenişi.
***
Hain saldırıya sebep olan o sohbet
7 Ağustos 2014 tarihinde yayınlandı
Fatih Nurullah Efendi Hazretleri Kasımpaşa'daki Halveti Uşşaki dergahı'nda yaptığı konuşmada Masonları eleştirdi ve 3 gün sonra dergah'a molotof'lu saldırı gerçekleşti...
***
Fatih Nurullah Efendi Hazretlerinin Yapılan Saldırıya Karşı Konuşması
8 Ağu 2014 tarihinde yayınlandı
Fatih Nurullah Efendi Hazretlerinin Dergahımıza yapılan molotof ve ses bombalı terörist saldırıya karşı konuşması




Kazanan Kim? Kaybeden Kim? - Gündüz Akgül

Kazanan Kim? Kaybeden Kim? - Gündüz Akgül
Anayasamız, güçler (kuvvetler) ayrılığı ilkesini kabul etmiştir…
Bu güçler; Yasama, Yürütme ve Yargıdır…
Anayasanın başlangıç bölümünde, “Kuvvetler ayrımının, Devlet organları arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmeyip, belli Devlet yetki ve görevlerinin kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı medenî bir işbölümü ve işbirliği olduğu” açıkça belirtilmiştir…
Yasama,  belli aralıklarla yapılan seçimler sonucu siyasi partilerin çıkardıkları milletvekillerinden oluşur…
Yürütme, seçimler sonucunda iktidar olabilecek çoğunluğu elde eden siyasi partinin kuracağı hükümetten oluşur…
Yargı, anayasada belirtilen mahkemelerin bağımsızlık ilkesine göre Yargı yetkisi, Yargıç ve Cumhuriyet Savcıları tarafından yerine getirilir…
Bu açıklamadan da anlaşılacağı gibi Yasama ve Yürütme erkini kullananlar, 4 yılda bir yapılan seçimlerle değiştiği ve iktidarların seçim sonuçlarına göre değişik partiler arasında el değiştirebileceği gerçeğine karşın, yargı erki devamlılık arz eder…
Bu devamlılık, anayasanın 139 maddesinde açıklanmış ve güvence altına alınmıştır. “Hâkimler ve Savcılar azlolunamaz, kendileri istemedikçe Anayasada gösterilen yaştan önce emekliye ayrılamaz; bir mahkemenin veya kadronun kaldırılması sebebiyle de olsa, aylık, ödenek ve diğer özlük haklarından yoksun kılınamaz.”
Ancak, AKP iktidara geldiği günden beri, amacı tüm güçleri tek elde toplamanın çabası içinde olmuş ve son HSYK seçimleri ile bu amacını gerçekleştirmiştir…
Yargıya yıllarını veren biri olarak bu seçimde, yargının kendi başına bırakılmayarak, onun taraftarı, bunun taraftarı şeklinde ayrıştırılarak, meslektaşlarımın yarıştırılmasını ve bunun suçunu olarak belli bir grubun adamıymış gibi algı yaratılmasını içime sindiremiyor ve son derece hatalı görüyorum…
Ülkenin aydın sınıfından sayılan Yargıç ve Cumhuriyet Savcılarının belli bir siyasi düşünceye sahip olmaları ne kadar doğal ise bu düşünce doğrultusunda görev yapacakları algısının yaratılması da o derece yanlış ve sakıncalıdır…
Ne yazık ki 12 yıllık AKP iktidarı döneminde yargıyı yıpratan bu algı yaratılmıştır…
Bu sakınca hem görev yapan kişiyi töhmet (suçlama) altında bırakmakta, hem de yurttaşların yargıya olan güvenini sarsmaktadır…
HSYK üyeliği için yerel yargıda yapılan seçimleri sonucunda yandaş medyanın attığı manşetlere ve manşetler altındaki haberler göre bu seçimlerin kazanan tarafının iktidar partisi olduğudur…
Manşetlerden birkaç örnek;
-Cemaati kalesi yıkıldı (Akşam)
-Paralel yapının son kalesi düştü (Güneş)
-Cemaat listesi çöktü (Sabah)
-HSYK’da o efsane çöktü (İbrahim Okur’dan bahsederek-Star)
Seçimlerden sonra rahatlayan iktidar mensupları ise tam bağımlı hale getirmeye çalıştıkları yargı konusunda verdikleri demeçlerle insanların akıllarıyla adeta alay etmektedirler…
-"Türkiye'de yargının bağımsızlığı demokratikleşme bağlamında en önemli adımdır. HSYK'da demokratik bir seçim gerçekleştirdiler" (Başbakan Ahmet Davutoğlu)
-"Hâkim ve savcılarımız, ideolojik bir yargı anlayışına 'hayır' demişlerdir, demokrasiye, hukukun üstünlüğüne ve çoğulculuğa sahip çıkmışlardır" (Adalet Bakanı Bekir Bozdağ)
Cumhurbaşkanı da iktidarı destekler mahiyette, “Yeni HSYK üyelerine başarılar diliyorum. Yargıya, vicdanlara vesayet koymak isteyenlere Hâkim ve Savcılarımız gereken cevabı vermiştir. Kazanan m illetimiz olmuştur, yargı bağımsızlığı olmuştur. HSYK artık vicdanları rahatlatacak bir yapıya kavuşmuştur” demektedir…
Oysa AKP Milletvekili Mahir Ünal bundan 15-20 gün önce  “HSYK seçimlerini bir zümre kazanırsa biz de gayrimeşru sayarız.” Dememiş miydi?
Acaba, iktidarın istediği adaylar seçilmeseydi bu demeçler verilir miydi?
Diyorum ki;
İktidar partisi ve yandaş medyası seçimlerin iktidar adaylarının kazandığını sevinç ve demeçleriyle haykırsalar da…
Bu seçimin kazananı yoktur…
Ne iktidar, ne cemaat, ne YARSAV, ne o, ne bu…
Yargı yarıya bırakılmadıkça…
Yargı bağımsızlığını içselleştirmişler kazanmadıkça…
-Kaybeden bağımsız yargıya güvenleri sarsılan yurttaşlar olmuştur…
-Kaybeden bağımsız yargı olmuştur…
-Kaybeden ülke olmuştur…
Bağımsız yargıya günün birinde herkesin gereksinmesi olacağı unutulmamalıdır…
Yazık oluyor, çekin elinizi yargıdan…

14.10.2014
Gündüz AKGÜL
Emekli Cumhuriyet savcısı

Kâbus - Galip Baysan

Kâbus - Galip Baysan
Elektronik posta yolu ile adresime gelen bir mesaj tüylerimi tam anlamı ile diken diken etti. 2015 yılına yaklaşırken yaşadığımız uzay çağında ülkemiz yöneticilerinin Orta Çağı yakalama konusunda bu kadar istekli olacağına ihtimal vermek istemiyorum. Ancak, son günlerdeki İSİD ve PKK militanlarına karşı takınılan tavır ile İktidarın Başkanlık sistemi ile Anayasa değiştirmeye bu kadar hevesli oluşu, Esat bahanesi ile Suriye’deki Müslüman Kardeşleri iş başına getirme arzuları ve Baas düşmanlığı, bunun yanında türbanı ilkokullara kadar indirme gayretleri aşağıda sunduğum mesajı sanki doğruluyor gibi.
  Aşağıda sunacağım bilgilerin kaynağını ve doğru olup olmadığını bilmiyoruz ancak Türk halkının geleceğini yönlendirmeye yönelik Dış ve İç güçlerin faaliyetlerini bu ülkenin aydınları ile bürokrat ve teknokratlarının bilmesini ve siyasetle uğraşan herkesin dikkatinin bu konu üzerinde yoğunlaşmasını bekliyoruz.
Ülkemizin kâbusu olacak bilgiler veren bu mesajı aynen sunuyoruz.

                                                                             *****

 İstihbarat unsurlarının aracılığı ile sızdırılmış bir belgeyi bilgilerinize sunuyorum. ÇOK ÖNEMLİ OLDUĞUNA İNANIYORUM. BELKİDE BİLİYORUZ VEYA TAHMİN EDİYORUZ, AMA BU YAZI AMERİKADAN GELİYOR.   30.09.2014



TÜRKİYE'NİN DÖNÜŞTÜRÜLMESİ PROJESİ

  Çok yakın bir tarihte Amerika Birleşik  Devletleri Dışişleri Bakanlığına gönderilen çok özel bir notu (KRİPTO)  WikiLeaks aracılığı ile sızdırılmış.  Şok belgede Adalet ve Kalkınma Partisinin 2015 seçimlerinde elde  edeceği büyük çoğunlukla Türkiye dini esaslara dayalı bir yönetime  geçeceği iddia edilmiş.  ABD Büyükelçisi Francis J. Ricciardone'nin imzasıyla (ABD'nin  stratejik çıkarlarına uygun, Kürt sorunu konusunda uzlaşmaya  vardığınız anlaşmaya sadık, "Islami bir  Türkiye" yorumuyla gönderilen şok belgede, dönüştürme sürecinin yol  haritasının şöyle açıklandığı belirtiliyor:

 Önce yeni bir Anayasa süreci  başlatılacak. Bu paket en fazla 10 maddeden oluşacak.  Paketin esasını  Cumhuriyetin temel  ve değiştirilemez ilkelerinin yeniden  yapımı, başta laikliğin temel dayanağı  olan 24. madde olmak üzere laikliğe atıf  yapan maddelerin değiştirilmesi,  vatandaşlık tanımının yeniden
 yapılması, ülkenin gevşek bir islami Türk-Kûrt federasyonuna  dönüştürülmesi, paketin ana konusunu oluşturacak.

 Anayasa değişikliği içinde başkanlık  rejimine geçilecek. Başkana her türlü
 konuda karar alıp uygulama yetkisi  verilecek. İslami amaçları olmayan   siyasi parti kurulmayacak.

 Bugünkü ordu yapısı tamamen değişecek, yeni düzen ve küresel amaçlara uygun yeni bir ordu kurulacak.
Yargıda büyük reformlara girişilecek.  Dini kural ve esaslar sosyal esaslara üstün kabul edilecek.

 Bütün okullarda türban serbest bırakılacak. Başını açana bir şey  denilmeyecek. Ancak kapatmanın dini bir zorunluluk olduğu vurgulanarak ikna yöntemi  uygulanacak.  Bütün kamu kurumlarında kadınların  başını kapatması istenecek.  Kapatmayanlar önce ikna edilmeye  çalışılacak, yine de kapatmıyorsa kamusal alan dışındaki işlere  gönderilecek. Kamusal alanda kadınların başını açması ve genel ahlaka  ve İslami kurallara uygun olmayan tarzda giysi ile dolaşmaları  yasaklanacak. Uymayanlara önce para, sonra hapis cezası öngörülecek.
 Ülke çapında bütün içkili mekânlar  dönüştürülecek. Uymayanlar  kapatılacak. İçki satanlara ağır cezalar getirilecek.
 Kamu çalışma  saatleri dini ibadet ve saatlere göre düzenlenecek. Cuma yine çalışma  günü olacak, ancak cuma namazı dolayısıyla 2 saat tatil ilan edilecek.
 İş yerlerinde vakit namazı kılınması özendirilecek.  Namaz kılan  personele gereken özen gösterilecek.

 Ülkeye gelen yabancılar da kurala uyacak. Ancak turizm merkezlerinde  belirlenen sınırlar içinde her şey serbest olacak.

 Atatürk'ün resmi, tüm resmi dairelerden kaldırılacak. Anıt-kabir müzeye
 dönüştürülecek. Anıtkabir bahçesi ve Atatürk Orman Çiftliği iş merkezi  kurulması için imara açılacak. Açık alandaki heykeller kaldırılacak.  Bütün resmi daireler ve okullara cumhurbaşkanı ile din büyükleri ve  üstatların fotoğrafları asılacak.
 İslam ülkeleriyle çok yoğun bir işbirliğine gidilecek.  Dış politikada  ABD ile stratejik ortaklık daha ileri düzeylere götürülecek. ABD'ye  stratejik amaçlı her türlü kolaylık sağlanacak.
 Kadınların çalışma yaşamına girmesini zorlayan koşullar uzun vadede
 düzeltilecek.  Kadın çalışmaya gerek kalmadan devletten maaş alacak.
 Böylece ortaya  çıkan iş boşluğu erkekler tarafından doldurulacak, büyük bir istihdam  yaratılmış olacak. Kadınlar yalnız hemcinslerinin bulunduğu yerlerde
 özeI izinle çalışabilecek. Kız çocuklar, okula gönderilmeye gerek  olmadan evde uzaktan eğitim görecek. Ekonomik durumu iyi olmayan ailelerin çocuklarına iş sağlanacak, onlar da okula gitmeden iş  yaşamına girebilecek, uzaktan eğitimle yetiştirilecek.

 Eğlence yerleri meskûn mahallin dışına çıkarılacak ve belirtilen  kurallara bağlanacak.

 Okullar cemaat ya da özel sektöre devredilecek.  Kuran'ı Kerim  öğrenilmesi zorunlu olacak. İlkokul birden itibaren zorunlu Arapça  dersleri konulacak. İlkokul bittiğinde Arapça öğrenilmesi sağlanacak.
 Ülkenin bütün kaynak ve zenginlikleri küresel dostların kullanımına ve yatırımına açılacak. Böylece işsize iş sağlanacak, yeni sermayeye  geniş alanlar yaratılmış olacak. Yeni düzenlemeye karşı çıkanlar  hakkında adli takibat yapılacak. Gösteriler en sert biçimde  cezalandırılacak.

 Hayırlı ve uğurlu olsun.!!!!!!!!!!!!!!
                                                           
                                                                    *****

Biz İran olmayız diyenlere. Hoş geldin veya wellcome İran the 2nd demek isteriz. Bu yazıya ne kadar inanmak gerekiyor bilemem ama siyasilerin ve özellikle Yargıdaki görevlilerin bir an evvel biat uykusundan uyanmalarını ve görevlerini layığı ile yapmaya çalışmalarını tavsiye ederiz.

Dr. M. Galip Baysan

13 Ekim 2014 Pazartesi

ANADOLU'NUN İSTİKRARININ KIYMETİNİ BİLMELİYİZ

Anadolu'nun istikrarının kıymetini bilmeliyiz


Anadolu'nun istikrarının kıymetini bilmeliyiz

Bırakalım Osmanlı döneminde Anadolu'nun aldığı göçleri...
Kafkaslar'dan, Kırım'dan, Balkanlar'dan Anadolu'ya canlarını kurtarmak için gelen milyonlarca insanı bir kenara yazalım...
İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi'nin resmi rakamları ile Cumhuriyet döneminde Anadolu'nun aldığı göçlerden bazılarını hatırlayalım.
1925 yılındaki Türk - Bulgar ikamet sözleşmesi ile 1949'a kadar 218.998 kişi Türkiye'ye göç etmiştir. 1946'da Bulgaristan Halk Cumhuriyeti'nin ilanından sonra, 1949-1951 döneminde Bulgaristan'dan Türkiye'ye gelen toplam göçmen sayısı 156.063'tür. 1968-1979 arasında da "Türkiye- Bulgaristan Yakın Akraba Göçü Anlaşması" çerçevesinde 116.521 kişi Türkiye'ye göç etmiştir. 

Bulgaristan, Romanya 

Bulgaristan'dan son göç hareketi de 1989'da Türk kökenli Müslüman Bulgar vatandaşlarının, Bulgar hükümetince Türkiye'ye göçe zorlanmaları ile başlatılmıştır.
Romanya'dan 19.865 aileye mensup 79.287 kişi 1923-49 arasında iskânlı göçmen olarak Türkiye'ye gelmiştir. Ayrıca 11.280 aileye mensup 43.271 kişi de serbest göçmen olarak gelmiş ve daha önce gelen yakınlarının yerleştiği yerlere yerleşmişlerdir. Özetle 1923-
1945 arasında Balkanlar'dan 800 bin kişi göç ettirilmiştir. 

Türkmenler, Çeçenler, Azeriler 

1950'de kurulan Doğu Türkistan Cumhuriyeti'nin Çin tarafından işgali, Doğu Türkistan'dan Türkiye'ye göçün nedeni olmuştur. 2'nci Dünya Savaşı ile birlikte Doğu Lejyonlarındaki bazı kişilerin de yeni vatanı Türkiye olmuştur. "Doğu lejyonları" 2'nci Dünya Savaşı sırasında, Nazi Almanyası saflarında savaşan ve doğu halklarından oluşan lejyonlardır. Özbekler, Kazaklar, Kırgızlar, Türkmenler, Karakalpaklar, Balkarlar, Karaçaylar, Azeriler, Dağıstanlılar, İnguşlar, Çeçenler olmak üzere Müslüman halklardan oluşturulmuştur.

İran, Afganistan, Irak 
1979'da yaşanan İran İslam Devrimi sonrasında, İran'dan Türkiye'ye bir milyona yakın insan göç etmiştir. Etnik kökenler bakımından çoğunluk Azeri olmak üzere Fars ve Kürt kökenliler yer almaktadır. 1980'de Sovyetler Birliği'nin Afganistan'ı işgali sonrası başlayan savaş nedeniyle, o bölgedeki birçok Türk kökenli Türkiye'ye gelmişlerdir. Gelenler arasında Özbekler kadar, Uygurlar, Kazaklar ve Kırgızlar da bulunmaktadır.
Suriye'den, ferdi kaçışların dışında, 1945, 1951, 1953 ve 1967'de Türkiye'ye toplu göç gerçekleşmiştir. Irak'tan gelen göçlerin büyük bir kısmı 1988'de Kuzey Irak'ta yaşanan Halepçe katliamı sonrası gerçekleşmiş, 51.542 kişiyi bulmuştur.
1991'deki Körfez Savaşı sonrasında da 467.489 kişi kaçarak Türkiye'ye gelmiştir. 

Anadolu'nun kıymetini bilelim 

1992-1998 arasında Bosna'dan 20 bin kişi, 1999'da Kosova'da meydana gelen olaylar sonrasında 17.746 kişi, 2001'de Makedonya'dan 10.500 kişi Anadolu'ya göç etmiştir. Nisan 2011- Mayıs 2014 arasında Suriye'de yaşanan iç karışıklıklar, şimdi de IŞİD nedeniyle Türkiye'ye sığınan veya göç edenlerin sayıları 1.5 milyona yaklaşmıştır.
Bütün bu göçleri bir kenara yazın...
Allah saklasın bazılarının hayal ettiği gibi Türkiye, Suriye'ye, Irak'a benzetilirse, bugün Anadolu'da yaşayan bizler nereye göç ederiz?
Hatırladığımız kadarıyla 1980'lere dayanan yıllarda örtülü bir iç savaşa sahne olan Türkiye'de 80 bin kişi Amerika'ya "Yeşil Kart" almak için başvurmuştu.
Kısacası, Anadolu'nun istikrarının kıymetini bilelim.

http://www.sabah.com.tr/yazarlar/barlas/2014/10/13/anadolunun-istikrarinin-kiymetini-bilmeliyiz

Bu toplum tutucu imiş, peki neyi tutuyor? - Doğan Kuban

Bu karabasanı yazıya dökmek gerekir!

Cehalet, kuşkusuz öğretimsizlikten kaynaklanır. Öğretimsizlik öğretilecek bir şey olmamasından değil, bilginin var olmamasından, ya da varlığının zararlı görülmesinden kaynaklanır. Yaşamın her an öğrenilecek bir şey sunduğu bir dünyada öğretecek bir şey bulmayanlar ya aptallar ya da önyargılılardır. Hiçbir insan o kadar aptal olamayacağına göre, bilgiyi dışlama coğrafi ya da tarihi, beyinde damar tıkanmasına benzer toplumsal aklın tıkanmasıdır.  

Bu toplum tutucu imiş, peki neyi tutuyor? - Doğan Kuban
Bu kutupta ya da Amazonlar’da olduğu gibi, izole edilmiş olarak yaşamak, bir dini zorlama, kölelik, diktatörlük, herhangi bir ideolojik nedenle toplumun tümünde ya da bir grubunda bir tür körleşmedir. Bazı bilgi yollarının kapalı olması, kapalı tutulması bu nedenle öğrenilecek şeylerin saklanması sonucu da olabilir. Bütün bunların, dün ya da bugün, dünya tarihinde örneği çok.

Osmanlı tarihi tümüyle cehaletin hizmetinde biçimlenmiştir. İç nedenlerle bazen yozlaşan bir otokrasi, toplumun kul, yani köle statüsü, dinin şeriata dönüşmesi, kentlileşmemiş toplum, toplumu aydınlatacak bir ulusal ordu olmaması, bürokrasi ve edebiyat dilinin halk dilinden farklı oluşu bu nedenlerin başında gelir. Osmanlı toplumunda büyük çoğunluğu köyde oturan insanlara öğrenme olanağı açık değildi. Okuma yazma bilmeyen ve okulu olmayan köylerde yaşayanların öğrenme çarkına girmeleri olanaksızdı. Yakın zamanlara geldikçe bu olgu daha karmaşık duruma gelir. Tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan çıktı? hikayesine dönüşür. Örneğin bu günlerde okullarda bazı derslerin kalkması toplumun cehaletinden değil, cahil kalmış karar mekanizmalarından kaynaklanır.

Dünyanın içinden geçtiği neredeyse 3.000 yıllık insanlık tarihinin bazı performanslarından haberi olmamak kişisel değil, toplumsal bir olaydır. Osmanlı cehaletinin tortusu toplumun bazı kesimlerinde yaşamaya devam ediyor. Bazı ayrıcalıklı insanların ya da grupların varlığı bunu değiştirmiyor. Bu bağlamda, özellikle bizim gibi geç uyanmış toplumlarda, henüz düşüncenin ulaşmadığı bakir topraklar ya da ormanlar var. ‘Nasıl olur, daha dün bu adam Almanya’da idi?’, ya da ‘Bu adam üniversitede profesör!’ demek, cehaletin olasılığını değiştirmez. Çünkü bazı insanların renk körü olmaları gibi, geçirdiği bir kaza nedeniyle körleşmiş insanlar da vardır. Bu kazalar tarihseldir.

Sevgili okuyucular,
Sözünü ettiğim toplum biziz. Gerçi çeşitli boyutlarda cehalet sendromları Türklere özgü değil. Fakat bize benzeyen 1.5 milyar Müslüman var. Olasılıkla dünya nüfusunu cahiller ve onun bir aşama üstünde olanlar diye ayırırsak biz cahiller grubundayız. Bu sömürülenler grubu anlamına geliyor. Aramızda dünyanın en aydınlık insanları arasında olanlarımız da olabilir. Bugünün dünyası birleştirici. Buna gelecek için bir umut olarak bakabiliriz.

Fakat bu birleşme ve bütünleşme değişik düzeylerde oluyor. Entelektüel düzeyde, bilim düzeyinde, sanat düzeyinde, alışveriş düzeyinde, otomotiv düzeyinde, gökdelen düzeyinde, sömürü düzeyinde. Bazen bunlar kafayı karıştıracak kadar karışıktır.

Osmanlı cehalet mirası taşınması bu çağda olanaksız bir yüktür. Bu toplum 100 yıl öncesine kadar okumuyordu, okuyanlar da zaten kitap bulamazlardı. Okumayı bilmedikleri bir dille yazılan Kuran’ı da okumadılar. Kuran, muska gibi bir kenarda dururdu. Okumayı biraz sökenlerin okudukları Mızraklı İlmihal kitaplarını anımsıyorum. Halka namaz, oruç, hac ve dinin farzlarını anlatır, Allah’a ve Peygamber’e inançlarını vurgulatırdı. Halkın maksimum din bilgisi budur. Fakat toplum dindardır ama, kendi dinini ve tarihini bilmez. Milliyetçi olanları var, milletinin tarihini bilmez. Padişahçıdır, padişahın anasının Türkçe bilmediğini bilmez. Padişah’ın Türk olmayı istemediğini de bilmez. Bu toplum tutucu imiş, peki neyi tutuyor?

Türkiye’de Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinde, yüzyıllardır süzüle süzüle gelmiş cehaletin hikâyesini anlatmak için kitap sayfaları yetişmez. Fakat geriye bakınca insanın içini karartan olaylar var. Bilim ve felsefe tarihi ile ilgilenen bir okur olarak nedense İbni Sina (Avicenna)’nın öyküsü çok gücüme gider. İbni Sina dünya bilim ve felsefe tarihine girmiş pek az Müslüman’dan biridir. Buhara’da İranlı Samani devlet idaresi altında yetişmiş bu İranlı Abbasi Rönesansı denen aydınlanma döneminin yetiştirdiği en tanınmış Müslüman düşünürü ve bilim adamıdır. (Bazı Tarih bilmeyen Türk tarihçilerinin ‘Ortaasya’lı, demek ki Türk!’ demekten vazgeçmelerini de vurgulamak gerekir.)

Dünya tıp tarihinde Hipokrat, Galen, İbni Sina bir üçlü oluştururlar. Dünya tıp tarihinde bir Osmanlı ya da Türk yok. Cumhuriyet döneminden söz etmiyorum. Fakat 12. yüzyıldan başlayarak Avrupa’da İbni Sina’nın ‘Kanun fi ‘tTıbb’ adlı büyük ansiklopedisi Latince’ye çevrilmiş, 16. yüzyılda İtalya’da 22 kez basılmıştır. Biz de matbaa olmadığı için zaten basılamazdı. Fakat Türkçe’ye kazandırılması için bu toplum 19. yüzyılı bekledi.

Osmanlılar ise felsefenin yanından bile geçmediler. Bu günlerde felsefe dersini yine programlardan kaldırmışlar. 12. yüzyıla geri dönmüşüz. Cumhuriyetin restorasyonunu yok ederek hangi akla hizmet ettiklerini anlamak olanaksızdır. Türkiye’de kimin kafasını düşünmekten ve felsefe’den uzaklaştırabileceklerini de bilmiyorum. Ama Osmanlıdan süzülen cehalet kavramı budur. Yolu da Eğitim (!)

KARA CAHİL OLDUĞUNUN FARKINDA OLAN VAR MI
Acayip şık Zorlu Center’ı (?) gördüm. Kahvelerini dolduran gençlere İbni Sina’ın adını işitip işitmediklerini sormak aklımdan geçti. Ya da daha insaflı olmak için Katip Çelebi’nin Mizanül Hakk fi ihtiyari’lAhakk kitabından haberi olup olmadıklarını sorun! Okuyan Türk ne kadar? Okuduğunun ne kadarını anlıyor? Bunun bir istatistiği var mı? Bütün bu davranışların tümüne kara cehalet deniyor. Fakat kendinin kara cahil olduğunun farkında olan var mı?

Türkiye’de 18. yy. sonuna kadar sadece 80 kitap basıldığını, medreseden başka okul olmadığını biliyorlar mı? (Bereket Askeri okullar vardı. O sayede Cumhuriyeti kurduk!)

Kendinize ‘Medreselerde bugün gazetelerde okuduğumuz çağdaş bilginin bir damlası okunuyor muydu?’ diye sordunuz mu? Her gün bir imam-hatip okulu açılırsa, üniversite medrese ne zaman olacak? diye de sormamız gerek! Hadi devlet üniversiteleri neyse ama, alışveriş merkezi gibi açılan özel ve vakıf üniversiteleri ve onların yüzbinlerce öğrencisi ne olacak? İstanbul’un trafiğini bu kadar iyi çözen onu da çözer, diye bir umudunuz var mı?haberguncel.blogspot.com

 Biz imam hatip okulunda kızları bile okuturken, Kore ya da Japon arabalarını, telefonlarını, kameralarını, televizyon ve bilgisayarı, Çin’den akla gelecek her malı alacağız. Yahudi portakalı, Arjantin buğdayı yiyip, İtalyan marka elbise giyip, Amerikan filmi seyredip, gökdelende oturup dolar, Avro hesabı yapacak ve İngilizce öğretimi ilkokula kadar indireceğiz! 20 dakikalık yolu üç saatte geçip evimize gideceğiz, kırmızı ışıkta arabamızı dilenciler muhasara edecek, kaldırımlarda köpekler ve park etmiş arabalar arasında dolaşacağız. Bir yere girerken aleyküm selam, çıkarken bye bye diyeceğiz. Aptallarla birlikte yaşayanlar giderek aptal olmasalar bile, aptal gibi davranmak zorundadırlar. Gerçi dünya konjonktürü de bu kadar aptallığa kredi açılmıyor. Ayağınızın altındaki karanlık uçurum toplum dokusunun onulmaz cehaletidir. Hızlı çürüme aşamasına geldiğinizin farkında mısınız?

  Doğan Kuban/Bilim Teknoloji/Cumhuriyet

Yetersiz Olan Yasalar Değil, Onu Zamanında Uygulamayanlardır!

Yetersiz Olan Yasalar Değil, Onu Zamanında Uygulamayanlardır!
Cumhurbaşkanı Tayyip Bey, meydanlara çıkmış ve AKP Genel Başkanı ve Başbakan gibi konuşmaya devam ediyor, yine bağırıp çağırıyor, Türkiye Cumhuriyeti bir Muz Cumhuriyeti değildir demesine rağmen, bir Anayasası bulunan ve bu Anayasaya göre, demokratik bir hukuk devleti olan ve Anayasanın egemenlik hakkını düzenleyen 6. maddesinde, “Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.” hükmü bulunan Türkiye Cumhuriyeti Devletini, ülkenin birliğini temsil eden Cumhurbaşkanının görev ve yetkisine girmeyen ve Cumhurbaşkanı tarafsızlığı ve olgunluğuna yakışmayan siyasi parti lideri görüntüsü içeren eylem ve söylemleriyle, bizzat kendisi bir Muz Cumhuriyetine dönüştürmüş durumdadır, şu anda kimin eli kimin cebinde belli değildir.

Ahmet Bey Başbakan ve Tayyip Bey Cumhurbaşkanı mıdır belli değil. Bu konuda bir anarşi hüküm sürmektedir.

Bir önceki yazımızda belirttiğimiz gibi, eylem ve söylemlerine baktığımızda,Tayyip Bey, şu anda fiilen, Ahmet Bey'in yanında, AKP ve Başbakan Eş Başkanı konumundadır.

Anayasa, devlet yönetimindeki uyulması gereken kuralları ve yetkileri belirlemiş ve “Hiçbir kimse veya organ, kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.” demiştir. Yine Anayasamız, Anayasa hükümlerinin, herkesi bağlayan ve herkesin mutlak şekilde uymakla yükümlü kurallar olduğunu açıkça belirtmiştir.

Anayasamızın 88. maddesinde; açıkça, “Kanun teklif etmeye Bakanlar Kurulu ve milletvekilleri yetkilidir.” hükmü yer almaktadır. Bu Anayasa hükmüne göre, kanun teklif etmeye Bakanlar Kurulu ve Milletvekilleri yetkilidir.

Anayasamızın 88. maddesine göre; Milletvekili ve Bakanlar Kurulu üyesi ve başkanı olmayan Cumhurbaşkanının, kanun teklif etme yetkisi bulunmamaktadır.

Anayasamızın 89. maddesine göre, Cumhurbaşkanının yetkisi;Türkiye Büyük Millet Meclisince kabul edilen kanunları on beş gün içinde yayımlamak ve/veya yayımlanmasını kısmen veya tamamen uygun bulmadığı kanunları, bir daha görüşülmek üzere, bu hususta gösterdiği gerekçe ile birlikte aynı süre içinde, Türkiye Büyük Millet Meclisine geri göndermektir.

Anayasamızın 8. maddesinde; “Yürütme yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından, Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir.” hükmüne yer verilmiş ve Cumhubaşkanı, yürütme organı içinde mütalaa edilmiş ise de, Cumhurbaşkanlığı ve Bakanlar Kurulu iki ayrı alt organ olup, Cumhurbaşkanının, bazı hallerde Bakanlar Kuruluna Başkanlık yapabilmesine rağmen, Anayasamızın 8. maddesine göre,  Cumhurbaşkanı, Bakanlar Kurulundan müstakil bir organ olup, Anayasamızın 88. maddesine göre, kanun teklif etmeye, milletvekilliği sıfatı da bulunmayan Cumhurbaşkanı değil, Bakanlar Kurulu ve Milletvekilleri yetkilidir.

Bu itibarla, teşekkür ve toplu açılış bahanesiyle, il il dolaşarak, meydanlarda, AKP Genel Başkanı ve Başbakan gibi siyasi nutuklar atan Tayyip Bey'in; PKK ve yandaşları tarafından, Kobani bahanesiyle, ülkenin yakılıp yıkılması ve otuz civarında vatandaşımızın hayatlarını kaybetmesi nedeniyle, bazı kanunlarda değişiklikler yapılarak, polisin silah kullanma ve sair yetkilerinin artırılıcağına, bazı suçların cezalarının artırılacağına ve bazı suçlarda tutuklu yargılanma mecburiyetinin getirileceğine ilişkin yasaları çıkaracaklarına ilişkin beyanlarda bulunmasını anlamak ve Anayasal konumu ile bağdaştırmak asla mümkün değildir.

Tayyip Bey, şayet bu ülkenin Cumhurbaşkanı ise, Anayasaya göre kendisine tanınmayan, Bakanlar Kurulu olarak, Başbakan'a ve Bakanlara ve milletvekillerine ait olan kanun teklif etme yetkisi varmış gibi, bazı yasalarda değişiklere gidileceğini ilk ağızdan açıklamamalı ve burnunu yetkili olmadığı konulara sokmamalıdır.

Başbakan Ahmet Bey, Cumhurbaşkanı Tayyip Bey'in,  kendi Başbakanlık görev ve yetkisine müdahale anlamına gelen ve kendisini yok sayan bu konuşmalarına daha ne kadar tahammül edecek merak ediyoruz doğrusu. Ahmet Bey, her geçen gün, muhalefete yönelik olarak, Başbakan olarak beni muhatap alın deme hakkını yitirmekte ve Başbakanlık ayağının altından kaymaktadır.

Tayyip Bey'in; PKK ve yandaşlarının şımardıklarının ve çözüm sürecine zarar verdiklerinin farkına varması için ülke çapında toplu ayaklanmanın çıkarılmasını, ülkenin toplu bir şekilde yakılıp yıkılmasını ve otuz civarında vatandaşın topluca  öldürülmesini beklemesi mi gerekiyordu?

Tabii ki hayır.

Doğu ve Güneydoğu, yıllardan beri bölünmüş, PKK militanları ve yandaşları silahlı güçlerini oluşturmuş, kimlik kontrolleri yapmaya ve kendi kamu düzenlerini sağlamaya başlamış, vergi toplar olmuş, bireysel terör eylemlerini sürdürmüş ve güvenlik güçlerimiz, çözüm süreci zarar görmesin gerekçesiyle pasifize edilerek, bu olaylara göz yumulmuş ve olayların bir çığ gibi büyümesi ve aynı anda tüm ülkeyi saracak boyut kazanması üzerine, PKK ve yandaşlarının şımardıkları, birden bire Tayyip Bey'in aklına gelivermiş ve yetkisi olmadığı halde, bir Başbakan ve Milletvekili gibi, ülkeyi polis devleti haline getirecek olan yasal düzenlemeler yapılacağını kendi ağzından açıklamıştır.

Tayyip Bey, tarafsızlığını bozarak, AKP Genel Başkanı ve Başbakan gibi, ana muhalefet partisine iftira atarak, PKK ve yandaşlarının terör eylemlerinin bir sorumlusunun da ana muhalefet partisi olduğunu iddia ederek, AKP iktidarının ve Başbakanlık dönemindeki kendi sorumluluğunu, ana muhalefet partisinin üzerine yıkmaya çalışarak, ev sahibini bastırmaya çalışmıştır.

Ana muhalefet partisinin lider ve lider kadrosunun, bu haksız suçlamaya karşı sessiz kalmaları ve demokrasinin tüm olanaklarını kullanarak, bu haksız suçlamaya hak ettiği en ağır karşılığı verememiş olmaları da, ülkenin geleceği için bizi büyük bir karamsarlığa sevk etmiştir.

Biz her zaman söyledik, yasalar kötü, kusurlu veya eksik ve yetersiz değildir. Kötü ve yetersiz olanlar, yasaların zamanında ve yerinde uygulanmalarını sağlayamayan yetersiz ve beceriksiz siyasal iktidarlardır. Siyasal iktidar olarak, yılanın başı küçük iken, yasaları yerinde ve zamanında uygulamaz ve sorunları halının altına süpürürseniz, olaylar büyür ve gün gelir toplu yakmalar, yıkmalar ve ölümler meydana geldiğinde, apışır ve aciz kalırsınız, hatayı ve sorumluluğu, ana muhalefet partisinde ve yasaların yetersizliğinde aramaya başlarsınız.

İnsan haklarına, özgürlüklere ve hukukun üstünlüğüne dayalı hukuk devletini, kendi iktidarlarının acizliklerini kamufle etmek için, polis devletine çevirecek ve özgürlükleri yok edecek yasalar çıkararak ülkede huzur sağlayacaklarını zanneden Tayyip Bey ve Ahmet Bey, büyük bir yanılgı içindedirler.

Bu böyle gitmemeli ve Tayyip Bey; Cumhurbaşkanının Anayasamızda belirtilen yetki sınırlarına dönmeli, Anayasayı daha fazla ihlal etmemeli, Ahmet Bey; bu ülkenin  Başbakan'ın kendisi olduğunu artık hatırlamalı, ülkesini seven tüm aydınlarımız da, artık kış uykusundan uyanarak, demokratik yollardan seslerini yükseltmeli ve bu ülkenin sahipsiz olmadığını birilerine göstermelidirler.

13/Ekim/2014
Güner YİĞİTBAŞI
İzmir Barosu Üyesi Avukat

1924 ANAYASASINA BAKIŞ



Bazı kardeşlerimiz Türkiye'nin şer'i hukuka uymamasından dolayı bizim devlete olan hüsn-ü zannımız nedeniyle vebal altında olduğumuzu düşünmesi münasebetiyle ufak bir araştırma yaptım. Bu konu öncelikle fıkhi bir konudur. Yeterli fıkıh bilgisi olan insanlar nezdinde usulüne uygun biçimde tartışılması gerekir. Bunun içinde önceden ciddi bir araştırma yapmalı, islam alimlerinin konuya ilişkin görüşleri belirtilmeli ve ona göre bir sonuca varılmalıdır.

Burada bu zor görevi yerine getirebilmemiz ve herkesin üzerinde fikir birliğine varacağı bir sonuca ulaşmanın pek mümkün olmadığını düşünüyorum. Çünkü islamın da bir siyaseti olduğundan bu konuda islam tarihi siyasi fikir ayrılıklarından kaynaklanan fitne ve facialarla dolu olduğundan şahsen bu kapıyı açmak istemiyorum.

Bediüzzaman’a göre İslam deccali olan süfyan islam devletinde zuhur eder. İslama aykırı olan İcraatını islam devleti içinde yapar. Bediüzzaman yine lahikalarında laiklik ve dinden uzaklaşma siyaseti güden o zamanın idarecilerine rağmen Türkiye’yi devlet-i islamiye olarak nitelendirir. İlcaat-ı zaman nedeniyle yani zamanın şartlarının zorlamasıyla kabul edilmiş muvakkat – geçici bir rejimden söz eder.

Hülasa Bediüzzaman Türkiye’yi bir kalemde darü’l-harb olarak kaldırıp atmamıştır. İlerideki gelecek bir tamir devresinden bahsetmiştir. Bu nedenle Nur cemaati devlete karşı baskılı dönemlerde bile menfi bir tutum takınmamış, sabır içinde ıslah ve tenvir vazifesine devam etmiştir.

Bu girizgahtan sonra 1924 anayasasına baktım. Bu anayasa hakkındaki başlıca bilgiler:

“1924 ANAYASASI (10 NİSAN 1924)

1.Egemenlik kayıtsız ve şartsız milletindir.
2.Devletin yönetim şekli Cumhuriyettir.
3.Devletin dini İslam, başkenti Ankara ve dili Türkçe’dir.
4.Devletin başkenti, rejimi ve bayrağı değiştirilemez.

Devletin dini İslam’dır maddesi 1928 yılında anayasadan çıkarılmış, laiklik ilkesi ise 1937 yılında anayasaya girmiştir.”

Bu ilk maddelere baktığımızda 1924 yılında başında Atatürk’ün bulunduğu devletin anayasasında “Devletin dini islamdır” yazdığına göre Türkiye bir islam devleti miydi? Eğer islam devleti idiyse demek ki TC bir islam devleti olarak kurulmuş ve sonra Avrupa’ya verilen tavizler sonucu anayasasından bu ibareyi çıkarmış, Atatürk’ün ölümünden 1 yıl evvel de laikliği anayasasına almıştır. Laikliğin yıkıcı uygulamaları daha çok İnönü zamanında yapılmıştır.  

Bazı kimseler Türkiye’nin laik bir ülke olmanın bedelini çok acı bir biçimde yerle bir olarak ödeyeceğini düşünür. Çünkü bütün hataların başı olarak Türkiye’nin laikliği kabul edip islamdan uzaklaşması olarak görürler ve onlara göre bu hatanın bedelini bir vakit ödeyecektir.

Her devletin bir ömrü vardır. Türkiye Cumhuriyeti’nin ne zaman yıkılacağını da ancak Allah bilir. Bildiğimiz bir şey varsa Türk milleti tarihte birçok kez devlet kurmuş, yıkılınca başka bir devlet kurmuş ve hayatiyetini sürdürmüştür. TC yıkılırsa onu yerine TR kurulur, bundan kuşkumuz yok. (TR kavramının açılımını bilmiyorum. Bu düşüncenin sahibi olan kimse açılımını ve kaynağını açıklarsa öğrenmiş oluruz. Ben de şahsen merak ediyorum.)

Osmanlı devleti islam devleti miydi bu zaman zaman tartışılmaktadır. Buna binaen Osmanlı devletinin varisi olan ve ilk anayasasında islam yazan -o zamanki- Türkiye Cumhuriyeti islam devleti miydi, değil miydi?  Türkiye’nin islamı terk etmesinin göstergesi olarak 1928 yılında anayasasından islam ibaresini çıkarılması mı, yoksa 1937’de laikliğin anayasaya alınması mı ele alınacaktır. Bu şuna benziyor: diyelim ki nüfus cüzdanında kişinin dini olarak islam yazmıyorsa o kimse kelime-i şehadet getirse bile kafir mi sayılacaktır.

İslam devleti ile islami devlet arasında fark olduğunu düşünüyorum. İslam devleti bir ideali temsil eder. Bu da Peygamberin kurduğu devlettir. Peygamberimizden sonraki dönemde islamın saf olarak uygulanması giderek zayıflamıştır. Bu konuda peygamberimizin hadisleri şöyledir:

“Benden sonra hilafet -veya nübüvvet hilafeti- otuz yıldır.”(bk. Ebu Davud, Sünnet, 8; Tirmizî, Fiten, 48; Ahmed b. Hanbel, 4/272; 5/220, 221)

Başka bir hadiste ise: Peygamberimizden sonraki devreler şöyle anlatılmıştır.
Hz. Huzeyfe anlatıyor: Resulüllah(a.s.m) şöyle buyurdu: “Nübüvvet içinizde Allah’ın dilediği kadar devam eder; sonra dilediği zaman onu ortadan kaldırır. Sonra, nübüvvet sisteminde bir hilafet olacaktır. Bu da Allah’ın dilediği kadar devam eder; ardından Allah onu da –dilediği zaman- ortadan kaldırır. Sonra ısırıcı bir saltanat olur. O da Allah’ın dilediği kadar devam eder; sonra Allah dilediğinde onu ortadan kaldırır. Daha sonra ceberut bir saltanat olur; o da Allah’ın dilediği kadar devam eder, ardından Allah dilediği zaman onu ortadan kaldırır. Sonra, nübüvvet sisteminde bir hilafet olur.”(bk. Ahmed b. Hanbel, 4/273).

Bu hadis-i şerife binaen hakiki islam devletinin ilki Peygamberin kurduğu devlettir. En sonunda ahirzamanda yine nübüvvet sisteminde bir hilafet olacaktır. Bu da Mehdi döneminde gerçekleşecektir. Bu açıdan islam devleti ile islami devlet arasındaki farka işaret etmek istiyorum. 

Tahminen batılı islam düşmanları ahirzamanda gelecek islam devleti kavramını itibarsızlaştırmak için kendisine “devlet-i İslamiye” adını yakıştırmış olan IŞİD’i bu nedenle Müslümanların başına musallat etmişlerdir. İnancımız odur ki piyasaya sunulan sahtelere rağmen gerçek islam sonunda galip gelecektir.

Bediüzzaman’a göre “şeriat incelir, ama kopmaz”. Cenab-ı Hak en sonunda bir sahibini gönderir. Bu dini teyid eder, kuvvetlendirir. Dindar millet ve kahraman ordu hakikat-ı hali görecek. Yapılan tahribatı tamir edecek.