Facebook

13 Ekim 2014 Pazartesi

1924 ANAYASASINA BAKIŞ



Bazı kardeşlerimiz Türkiye'nin şer'i hukuka uymamasından dolayı bizim devlete olan hüsn-ü zannımız nedeniyle vebal altında olduğumuzu düşünmesi münasebetiyle ufak bir araştırma yaptım. Bu konu öncelikle fıkhi bir konudur. Yeterli fıkıh bilgisi olan insanlar nezdinde usulüne uygun biçimde tartışılması gerekir. Bunun içinde önceden ciddi bir araştırma yapmalı, islam alimlerinin konuya ilişkin görüşleri belirtilmeli ve ona göre bir sonuca varılmalıdır.

Burada bu zor görevi yerine getirebilmemiz ve herkesin üzerinde fikir birliğine varacağı bir sonuca ulaşmanın pek mümkün olmadığını düşünüyorum. Çünkü islamın da bir siyaseti olduğundan bu konuda islam tarihi siyasi fikir ayrılıklarından kaynaklanan fitne ve facialarla dolu olduğundan şahsen bu kapıyı açmak istemiyorum.

Bediüzzaman’a göre İslam deccali olan süfyan islam devletinde zuhur eder. İslama aykırı olan İcraatını islam devleti içinde yapar. Bediüzzaman yine lahikalarında laiklik ve dinden uzaklaşma siyaseti güden o zamanın idarecilerine rağmen Türkiye’yi devlet-i islamiye olarak nitelendirir. İlcaat-ı zaman nedeniyle yani zamanın şartlarının zorlamasıyla kabul edilmiş muvakkat – geçici bir rejimden söz eder.

Hülasa Bediüzzaman Türkiye’yi bir kalemde darü’l-harb olarak kaldırıp atmamıştır. İlerideki gelecek bir tamir devresinden bahsetmiştir. Bu nedenle Nur cemaati devlete karşı baskılı dönemlerde bile menfi bir tutum takınmamış, sabır içinde ıslah ve tenvir vazifesine devam etmiştir.

Bu girizgahtan sonra 1924 anayasasına baktım. Bu anayasa hakkındaki başlıca bilgiler:

“1924 ANAYASASI (10 NİSAN 1924)

1.Egemenlik kayıtsız ve şartsız milletindir.
2.Devletin yönetim şekli Cumhuriyettir.
3.Devletin dini İslam, başkenti Ankara ve dili Türkçe’dir.
4.Devletin başkenti, rejimi ve bayrağı değiştirilemez.

Devletin dini İslam’dır maddesi 1928 yılında anayasadan çıkarılmış, laiklik ilkesi ise 1937 yılında anayasaya girmiştir.”

Bu ilk maddelere baktığımızda 1924 yılında başında Atatürk’ün bulunduğu devletin anayasasında “Devletin dini islamdır” yazdığına göre Türkiye bir islam devleti miydi? Eğer islam devleti idiyse demek ki TC bir islam devleti olarak kurulmuş ve sonra Avrupa’ya verilen tavizler sonucu anayasasından bu ibareyi çıkarmış, Atatürk’ün ölümünden 1 yıl evvel de laikliği anayasasına almıştır. Laikliğin yıkıcı uygulamaları daha çok İnönü zamanında yapılmıştır.  

Bazı kimseler Türkiye’nin laik bir ülke olmanın bedelini çok acı bir biçimde yerle bir olarak ödeyeceğini düşünür. Çünkü bütün hataların başı olarak Türkiye’nin laikliği kabul edip islamdan uzaklaşması olarak görürler ve onlara göre bu hatanın bedelini bir vakit ödeyecektir.

Her devletin bir ömrü vardır. Türkiye Cumhuriyeti’nin ne zaman yıkılacağını da ancak Allah bilir. Bildiğimiz bir şey varsa Türk milleti tarihte birçok kez devlet kurmuş, yıkılınca başka bir devlet kurmuş ve hayatiyetini sürdürmüştür. TC yıkılırsa onu yerine TR kurulur, bundan kuşkumuz yok. (TR kavramının açılımını bilmiyorum. Bu düşüncenin sahibi olan kimse açılımını ve kaynağını açıklarsa öğrenmiş oluruz. Ben de şahsen merak ediyorum.)

Osmanlı devleti islam devleti miydi bu zaman zaman tartışılmaktadır. Buna binaen Osmanlı devletinin varisi olan ve ilk anayasasında islam yazan -o zamanki- Türkiye Cumhuriyeti islam devleti miydi, değil miydi?  Türkiye’nin islamı terk etmesinin göstergesi olarak 1928 yılında anayasasından islam ibaresini çıkarılması mı, yoksa 1937’de laikliğin anayasaya alınması mı ele alınacaktır. Bu şuna benziyor: diyelim ki nüfus cüzdanında kişinin dini olarak islam yazmıyorsa o kimse kelime-i şehadet getirse bile kafir mi sayılacaktır.

İslam devleti ile islami devlet arasında fark olduğunu düşünüyorum. İslam devleti bir ideali temsil eder. Bu da Peygamberin kurduğu devlettir. Peygamberimizden sonraki dönemde islamın saf olarak uygulanması giderek zayıflamıştır. Bu konuda peygamberimizin hadisleri şöyledir:

“Benden sonra hilafet -veya nübüvvet hilafeti- otuz yıldır.”(bk. Ebu Davud, Sünnet, 8; Tirmizî, Fiten, 48; Ahmed b. Hanbel, 4/272; 5/220, 221)

Başka bir hadiste ise: Peygamberimizden sonraki devreler şöyle anlatılmıştır.
Hz. Huzeyfe anlatıyor: Resulüllah(a.s.m) şöyle buyurdu: “Nübüvvet içinizde Allah’ın dilediği kadar devam eder; sonra dilediği zaman onu ortadan kaldırır. Sonra, nübüvvet sisteminde bir hilafet olacaktır. Bu da Allah’ın dilediği kadar devam eder; ardından Allah onu da –dilediği zaman- ortadan kaldırır. Sonra ısırıcı bir saltanat olur. O da Allah’ın dilediği kadar devam eder; sonra Allah dilediğinde onu ortadan kaldırır. Daha sonra ceberut bir saltanat olur; o da Allah’ın dilediği kadar devam eder, ardından Allah dilediği zaman onu ortadan kaldırır. Sonra, nübüvvet sisteminde bir hilafet olur.”(bk. Ahmed b. Hanbel, 4/273).

Bu hadis-i şerife binaen hakiki islam devletinin ilki Peygamberin kurduğu devlettir. En sonunda ahirzamanda yine nübüvvet sisteminde bir hilafet olacaktır. Bu da Mehdi döneminde gerçekleşecektir. Bu açıdan islam devleti ile islami devlet arasındaki farka işaret etmek istiyorum. 

Tahminen batılı islam düşmanları ahirzamanda gelecek islam devleti kavramını itibarsızlaştırmak için kendisine “devlet-i İslamiye” adını yakıştırmış olan IŞİD’i bu nedenle Müslümanların başına musallat etmişlerdir. İnancımız odur ki piyasaya sunulan sahtelere rağmen gerçek islam sonunda galip gelecektir.

Bediüzzaman’a göre “şeriat incelir, ama kopmaz”. Cenab-ı Hak en sonunda bir sahibini gönderir. Bu dini teyid eder, kuvvetlendirir. Dindar millet ve kahraman ordu hakikat-ı hali görecek. Yapılan tahribatı tamir edecek.   





0 yorum:

Yorum Gönder