Facebook

15 Temmuz 2013 Pazartesi

GAYB HABERLER AJANSI MEHDİ RAPORUNU SUNAR / Dr. Hayati BİCE

İnsanoğlu yaratıldı-yaratılalı gelecekte neler olacağını merak etmiştir denilse yeridir. Bu merak nedeniyle olsa gerek, gelecekte olacak şeylere işaret eden söz ve yazılar daima dikkat çekici olmuştur. Hrıstiyan ve Yahudi geleneklerinde en meşhuru olan Nostradamus gibi kâhinlerin verdiği haberleri asırlardır kovalayanlar olduğu gibi İslam geleneğinde de ‘gayb’ olarak bilinen olaylardan, gelecekten haberler veren, olacaklara işaret eden bilginlerin risaleleri, sözleri daima ilgi odağı olmuştur.

Gayb, kişinin duyularından uzak ve hakkında bilgi sahibi olmadığı herşeydir. Kıyametin vakti gibi Allah'tan başkasının bilemeye­ceği konular ‘mutlak gayb’, yani tam gayb; Allah’ın izni ile sadece belirli bazı kulların vâkıf olabildiği konular ise göreceli gayb olarak değerlendirilmiştir. Hakkında günümüze intikal eden bir belge veya tasdik edilmiş bilgi kalmamış tarihi olaylar da, yaşandıkları dönemde gayb değilken giderek mutlak gayba dönüşürler.

Genel olarak “gayb” kavramı ile ifade edilen gelecekte olacak olaylara keşif denilen bir tür önceden algılama ile vâkıf olarak kendilerinden sonra gelecek nesiller için birer şifre ile kodlayıp kaydedenler arasında büyük bir kısmının sufi bilginler olduğu da dikkat çekmektedir. Gayb haberlerinin çoğunluğu sufiler tarafından şifreli olarak nakledildiği halde bazı sufilerin daha açık bir ifade ile kayda geçirdikleri görülmektedir.

Gayb haberlerinin nakledilmesi konusu tarih boyunca İslam bilginleri arasında ciddi ihtilaflara yol açmıştır. Bu türgaybî haberleri veren sufileri sapıklık ile suçlayan normatif kuralları gözeten ulema, genel olarak “gaybın Allah’ın ilminde olduğu”; “gaybın anahtarlarının Allah’a ait olduğu”, “gelecekte olacakları Allah’ın bileceği” konulu ayetlere dayanırlar. Kur’an-ı Kerim’deki 39 ayetin gayb ile ilgili olduğu tesbit edilmiştir.(1) Allah’ın, her çeşit gayb haberlerinden dilediğini, yalnız peygamberlerine, vahyederek bildirdiği de kabul edilir. Bu istisnayı genişleterek gaybe ait bazı hususları Allah’ın bazı kullarına da açabileceği görüşünü savunan sufiler ise, bu konuda, Musa A.S. ile Hızır adı verilen “ledün ilminden nasibli kullardan bir kul” arasındaki ilişkiye ilişkin rivayetleri içeren Kehf suresindeki ayetleri esas alırlar. Bilindiği gibi bu surede “ledün ilminden nasibli kul” hikmetini Allah’ın peygamberinin (Musa A.S.) anlayamadığı bazı fiiller işlemekte ve bu bazıları dehşet verici fiillerin gerekçesi olarak gelecekte olacağını söylediği bazı ‘gaybî’ olayların yönünü değiştirmek olarak izah etmektedir. (2)

Ayrıca bazıları çok ileri giderek sufileri yalancılıkla suçlayanların önemli bir argümanları da bu tür gaybe dair haber verme tarzı olguların ashâb ve tabiîn devrinde görülmemiş olduğunu ileri sürerler. Buna karşılık bu büyük sufi önderlerin yalanlanmasına karşı çıkanlar ise “gaybı ancak Allah’ın bileceği” tesbitini “Allah ve Allah’ın izni ile bildirdikleri” olarak genişletme yoluna giderler. Tasavvufta nefsî arınmanın bir aşamasının “nefs-i mülhime” olması da sadece sufi mürşidlerin değil seyr ü sülûk yolunda ilerleyen müridlerin de “ilham” denilen bir tür ‘ilahî’ haberlendirmenin muhatabı olacağına işarettir.

Gayb ile ilgili bu bilgilendirme sonunda istismar edilmesi tehlikesine karşı ilham ile vahiy kavramları arasındaki ayrımın altını özellikle ve kalın çizgilerle çizmek isterim.

Büyük Sufiler; Önemli Haberler  
                                       
Tarih boyunca geleceğin olaylarına işaret eden sufilerden en ünlüsü (ve dolayısıyle en fazla eleştiriye maruz kalanı) Şeyhü’l-Ekber olarak bilinen Muhyiddin ibn Arabî’dir. Muhyiddin Arabî’den (ö. 1240) gayb perdelerini aralama babında pek çok rivayet var ise de, tarih kitaplarına kadar girmesi vesilesi en yaygın olarak bilineni kabrinin Yavuz Sultan Selim tarafından bulunup imar edileceğine ilişkin olanıdır.

Muhyiddin ibn Arabî’nin Şeceretü’n-Nu'mâniyye fî Devleti’l-Osmâniyye isimli eserine düştüğü; “Sin, Şın'a gelince, Muhyiddîn'in kabri meydana çıkar.” işaretinden Mısır seferi sırasında haberdâr edilen Yavuz Sultan Selim Şam’da bu büyük velinin kabrini araştırıp buldurdu. Şam’ın Salihiyye şehrinde çöpler altında kalan kabri keşfederek temizletti ve kabrinin üzerine güzel bir türbe, yanına bir câmi ve yoksullara hizmet için bir imâret yaptırdı. Yavuz Sultan Selim’in İstanbul’un Fatih semtinde oğlu Kanuni Sultan Süleyman tarafından yaptırılan camiin avlusundaki türbesinde bu ibarenin Arapça aslının yazılı olduğu bir kitabeyi görebilmek bugün de mümkündür.

Gaybden haberler vermesi ile tanınan ve ismi son zamanlarda bazı TV’lerde yapılan programlar sonrası daha fazla bilinir olan bir diğer sufi mürşid de Müştak Baba’dır. Müştak Baba (ö. 1832) yazdığı bir şiirde “Hacı Bayram’ın şehrinin (=Ankara) İstanbul yerine başkent olacağı”nı tek tek harflerini vererek -Ankara başkent olmadan yaklaşık 100 yıl önceden- divanında kayda geçirmiştir.

‘Günümüz Sufileri’nden Ne Haber : Mehdî Gelecek mi? Ne Zaman?.

Bu tarihî örneklerden sonra acaba yakın tarihin sufilerinden de böylesi haberler verenler var mı ? Varsa nedir bu haberler; yoksa niye yok ? sorularının sorulması beklenir bir durumdur. Ülkemizde yaşayan -ve bazı müntesiblere göre etrafında milyonla mürid halkalanan- mürşidler neden bu tür haberler vermezler? Bu günümüz mürşidlerinin gayb âlemiyle manevi bir bağları kalmamış mıdır yoksa?...

Yanıtlanması çok ama çok zor olan bu tür sorulara yanıt olarak, ülkemizin anlı-şanlı mürşidlerinin bağlılarına manevî rahatsızlık vermemek için ülke sınırları dışına çıkarak yurtdışından bir sufi mürşidden örnek vermek istiyorum. Günümüzde de sufi mürşidlerin ‘gayb haberleri ajansı’ olarak haberler vermeye devam ettiğinin somut ve kitaplara kaydedildiği için refere edilebilir bir örneğini teşkil edecek habere kaynaklık eden bu sufi mürşid, Abdullah Dağıstanî’dir.

Abdullah Dağıstanî’den Mehdî Zuhuru Hakkında İşaretler

Dağıstan’da 1891 yılında başlayan dünyamızdaki hayat çizgisi, Suriye’nin başkenti Şam’da 1973 yılında noktalanan Abdullah Dağıstanî, ömrünün gençlik yıllarını ise ülkemizde geçirmiştir. Kafkasya’nın ünlü imamı Şeyh Şamil silsilesinden yakınları ile ülkemize gelerek henüz çocukluk çağında Yalova yakınlarındaki Güneyköy (önceki isimi Reşadiye) köyüne yerleşir. Abdullah Dağıstanî, 1936 yılında aldığı manevî bir işaret ile Suriye’nin başkenti Şam’a hicret eder ve burada kurduğu mütevazi dergahında Nakşbendiyye tarikatı çerçevesinde sürdürdüğü 37 yıllık irşad hayatı sonrası 30 Eylül 1973 günü ahirete göçeder. (3)

Konumuz açısından neler söylediğini izleyecek olursak, vefatına yakın bazı yakın müridlerini yanına çağıran Abdullah Dağıstanî, gelecekle ilgili bazı öngörülerini dile getirir ve en önemlisi bu öngörülerin kaydedilmesini emreder. Tasavvufî çevrelerde bu tür anlatılar, çok fazla olmasına karşın bu rivayetin ayrıcalığı bu öngörülerin sadece rivayet olarak kalmayıp yazı ile tesbit edilmesi ve bir ileri aşamaya taşınıp kitap halinde yayınlanmış -ve dolayısıyle artık ilgili herkesin ulaşabileceği bir belge halini almış- olmasıdır. (4) İşin daha da ilginç olanı bu kitabın, İngilizce basılmış olması nedeniyle sadece müslümanlar için değil diğer insanlar için de erişilebilir durumda oluşudur. Abdullah Dağıstanî, kayda aldırdığı ve bazıları yakın tarihteki kimi gelişmelerle test edilip çoğunluğu doğrulanan bu öngörülerinde İslam dünyası ve ilişkili olarak dünyanın diğer ülkelerinde olması muhtemel olaylar yanında Mehdi zuhuru hakkında da haberler vermiştir.

Bu haberleri değerli -ve dolayısıyle dikkate alınır- kılan husus, verilen haberlerden Sovyetler Birliği, Lübnan, İsrail ve Irak ile ilgili olanlarının hemen hemen aynı ile kayıt altına alınmalarından kısa sayılabilecek bir süre sonra tahakkuk etmiş olmasıdır.

İlgilisi için kolayca ulaşılabilecek bu ‘gaybî’ haberlerden konumuz ile ilgili olan öngörü şöylece özetlenebilir: Mehdî zuhur etmeden önce ortaya çıkan ve Türkiye’nin coğrafi bütünlüğünü de tehdit eden bazı siyasi-askeri gelişmelerden sonra başlayacak dehşetengiz bir savaş esnasında, -henüz savaş sona ermeden- Mehdî zuhur edecektir.
Bu haberi kayda alan yazılı kaynak, Mehdi zuhuru öncesindeki bu savaşı “horrible war” olarak kaydetmiştir ki bunun anlamı ‘korkunç, canhıraş, dehşetli savaş’ gibi birbirinden vahim anlamları içerir. (5) Bu dehşetengiz savaş başlamadan kendisinin -veya bir başka kişinin- Mehdi olduğunu iddia veya ima edenler ya da Mehdîlik vehmedenler, Abdullah Dağıstanî’nin işaret ettiği ‘gaybî haber’e göre bir yalancıdan -veya bir psikiatrik vakadan- başka bir şey değildirler.(6) Özellikle ehl-i kitap kaynaklarında ‘Armageddon’ İslami literatürde “Melhâme-i Kübrâ” olarak işlenen “büyük kıyamet savaşı”nın ardından Mehdî zuhur edeceği konusundaki hadisler ve evliyaullah istihraçlarının Mehdî taslaklarını aşırı derecede rahatsız ettiği ve her türlü konforlarını bozduğu-bozacağı anlaşılmaktadır. Rahat döşeklerde yan gelip yatarken bütün dünyayı ilgilendiren siyasi ve ekonomik değişikliklere imza atmak nasıl olacaksa ?!...

Bu noktada Abdullah Dağıstanî’nin verdiği ve kayda geçirttiği haberin bir iman rüknü gibi sunmak istemediğimi; öyle algılanmaması gerektiğini belirtmeliyim. Sufi geleneğinde olduğu gibi “Allahu A’lem”, deyip geçebilirsiniz… Birgün bu haberlerin işaret ettiği hadiseler zuhur etmeğe başlarsa hatırlamak üzere unutabilirsiniz de…

Mehdi İddialarının Çürük Kanıtları

Abdullah Dağıstanî’nin gaybe dair verdiği haberler arasında yer alan bu haberlerini güncel anlamda önemli kılan bir nokta da, günümüzün önde giden Mehdi propagandistlerinin tasavvufî silsileden bazı mürşidleri Mehdîyyet iddialarının destekçisi olarak lanse etmeleridir. Oysa bu Nakşbendi silsilesinin en önemli referans kaynağı olan Nakşbendi Sufi Yolu (orijinali: Naqshbandi Sufi Way) isimli kitabı temin edip Abdullah Dağıstanî’nin verdiği haberleri görmek ve Mehdî iddiacılarının çürük kanıtlarını sorgulamak ilgilisi için günümüzde çok kolaydır. (7)

Konunun bir makale sınırlarını zorlamaması için Abdullah Dağıstanî’nin verdiği diğer manidâr işaretlerin Türkiye’nin yakın geleceği konusundaki anlamına değinmemiz mümkün olmamıştır. Coğrafyamızda olması muhtemel gelişmeler, mecbur bıraktığı takdirde o konuları da ele almak üzere Mehdi iddialarına dayanak edilen bir manevi mirasın takipçilerinden birisi olarak bu seviyesiz manevîyat istismarının verdiği rahatsızlığın bu yazının yazılmasını zorunlu hale getirdiğini kaydetmeliyim.

Gaybî Haberleri Tarih ile Test Etmek

Allah dilerse, yeryüzünde olacak hadiselerden haber verecek habercilerin her zaman görevini ifa edeceğine işaret eden bu yazımı, tarih boyunca bu tür haberlerin sadece müslümanlar tarafından değil, bütün insanlar tarafından merak ile takip edildiğini tekrar vurgulayarak bitirmek isterim. Tarih sayfaları, nice hükümdarın sefere çıkarken, ya da bir karar alacağı zaman başvurduğu ‘gaybden bilgi veren danışman’ öyküleri ile doludur. Bu ‘danışman kâhinler’den alınan işaretlerin, çoğu zaman kof çıkması bazı ‘gayb habercileri’nin vereceği haberlerin doğru olma ihtimalini ortadan kaldırmaz. Burada en şaşmaz kriter verilen haberin tarihin testinden geçip geçemediğidir. Kâhinler insanları kandırabilirler, ancak ‘tarih dede’yi asla….

Bugünün Mehdi taslakları da muhtemelen tarih boyunca gelip geçen diğerleri gibi yakında -tarihin tozlu raflarında bile yer alamadan- gaybûbete karışıp gideceklerdir… Ömrü yeten görecektir.

Allahu a’lem bis-savab…
-----------------------------------------------------------------------------------
İletişim: atahayati@gmail.com
(1) Bkz. Kur’an-ı Kerim; 2:3,33; 3:44, 179; 6:50,59,73; 7:188; 9:94 ; 10:20; 11:31,123; 12:102; 13:9 ; 16:77; 18:26; 19:61; 21:49; 23:92; 27:65; 32:6 ; 34:3, 53; 35:18 ,38; 36:11; 39:46; 49:18; 50:33; 52:41; 53:35 ; 57:25;59:22; 62:8; 64:18; 67:12; 68:47; 72:26; 81:24.
(2) Bkz. Kur’an-ı Kerim; Kehf Sûresi, 18: 65-82. ayetler.
(3) Abdullah Dağıstanî (1891-1973) hayatı hakkında geniş bilgi için bakınız: Dr. Hayati Bice, İşaret Taşları, s. 261-280, İnsan Yay., İstanbul-2006. Abdullah Dağıstanî türbesi bugün Şam’ın Cebel-i Qasiyyun bölgesindeki mescidi içerisinde yer almakta olup Türkiye ve dünyanın dört bir yanından gelen ziyaretçileri ile dolup taşan bir ziyaretgâhtır.
(4) Kabbani M.H. Shaykh; Naqshbandi Sufi Way; pp.370-373 ; KAZI Publications; Chicago-1995.
(5) İlgili paragrafın İngilizce metni: “Suddenly, in the midst of peace, an attack will be made on Turkey from a neighboring country and a war will start, followed by an invasion of Turkey by a close neighboring country. This will threaten the U.S. bases in Turkey and will cause a greater battle to ensue.
This will result in a great disaster on earth and a horrible war. During the course of the war, Mahdi (as) will come forth and Jesus (as) will return.”
(6) Psikiatri kliniklerinde daima çok sayıda, kendisini peygamber, mehdi, kutbu’l-aktâb sanan ağır psikoz vakaları bulunur.
(7) Tasavvuf ve Nakşbendilik konusunda referans kitaplardan birisi olan Naqshbandi Sufi Way (Nakşbendi Sufi Yolu) kitabını internet üzerinden sipariş ile temin edebilirsiniz: http://www.amazon.com/Naqshbandi-History-Guidebook-Saints-Golden/dp/0934905347/ref=ntt_at_ep_dpi_5






0 yorum:

Yorum Gönder