Facebook

This is default featured slide 1 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.This theme is Bloggerized by Lasantha Bandara - Premiumbloggertemplates.com.

This is default featured slide 2 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.This theme is Bloggerized by Lasantha Bandara - Premiumbloggertemplates.com.

This is default featured slide 3 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.This theme is Bloggerized by Lasantha Bandara - Premiumbloggertemplates.com.

This is default featured slide 4 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.This theme is Bloggerized by Lasantha Bandara - Premiumbloggertemplates.com.

This is default featured slide 5 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.This theme is Bloggerized by Lasantha Bandara - Premiumbloggertemplates.com.

31 Mart 2014 Pazartesi

OSMAN TURHAN / ÇİZİYORUM

30 Mart 2014 Yerel seçimleri sonucu için ne yazacağımı düşünürken bu karikatür her türlü sözün üstünde durumu en iyi ifade ediyor. Osman Turhan'a tebrikler....

http://yenisafak.com.tr/karikatur-galeri/osman-turhan-58

Gündüz Akgül: Öz Eleştiri Zamanı…

Gündüz Akgül: Öz Eleştiri Zamanı…
Sevgili dostlar,
Bu günkü sizlere, Yolsuzluklara, ses kayıtlarına, para kasalarına, ayakkabı kutularına karşın 30.03.2014 günün yapılan yerel seçimleri AKP’nin nasıl kazandığından söz etmeyeceğim.
Oy kullandığım günden beri, cumhuriyeti kuran, devrimleri gerçekleştiren, uygar ülkeler arasında yer almamızı sağlayan, dünyanın birçok uygar ülkesinde yokken kadınlarımıza seçme ve seçilme hakkını veren CHP seçmeni olarak özeleştiri yapmak istiyorum.
CHP, 14 Mayıs 1950 tarihinde yapılan genel seçimlerden sonra, bu güne kadar hiçbir zaman tek başına iktidar olamadı.
Merak ederek genel seçim sonuçlarından yaptığım araştırmaya göre o günden bu güne kadar CHP aralıklarla koalisyon hükümetleri olarak 9 yıl 6 ay 22 gün iktidarda kalmıştır.
Bunu ortalama 10 yıl sayarsak, bu süre içinde CHP 54 yıl sürekli Ana muhalefet görevini yapmıştır. (18.04.1999 tarihinde yapılan genel seçimlerde %10 barajını aşmadığı için meclis dışında kalmıştır)
90 yıllık geçmişi olan CHP’nin neden iktidar olmadığı nedenlerine baktığımızda;
-CHP içinde oluşan guruplar arasındaki çekişme daima partiye zarar verdiği için taban rahatsız olmuş ve çoğu zaman sandığa gitmemeyi yeğlemiştir.
-Uzun dönem parti başkanlığını yapanlar, hep benmerkezci davranıp, küçük olsun benim olsun politikalarını izlemişlerdir.
-Genel ve yerelde seçilenler, halkı kucaklamak yerine, ulaşılması zor birer yönetici eğiliminde olmuşlardır.
-Partiye emek verenler, gerektiğinde beklediklerini alamamış ve küskün guruplar oluşmuştur.
-Bir kez seçilen, her dönem aday gösterilmeyi bir hak olarak görmüş, gençlere ve diğer parti emekçilerine fırsat vermemiş ve seçilmediğinde de başka partilerden aday olarak partisine zarar vermekten kaçınmamıştır. (her seçimde olduğu gibi 2014 yerel seçimlerinde daha çok bunun açık örnekleri görülmüştür.)
-Parti Meclisine seçilenler, politikayı tapulamış gibi her seçimde toptan seçilecek yerlerden aday olmuş, bu durum sıra bekleyen tabandakilerde küskünlüğe neden olmuştur.
-Her dönemde lider olanlar, diğer düzen partileri gibi ya sulta (otorite) kurmaya çalışmışlar veya Tüzük gereği sağlanması gereken disiplini sağlayamamışlardır.
-Parti Genel merkezinde, birbirlerine ve uygulamalarıyla patiye zarar veren guruplar hiç eksik olmamıştır.
-Çoğu zaman kadın ve gençlik kollarından gereği gibi yararlanılmamıştır.
-Uzun yıllar iktidar olmamasına karşın yurttaşlar arasında oluşan “Halk Partisi ne yaptı ki”  olgusu giderilememiştir.
-Laikliğin, özü itibarıyla din ve vicdan özgürlüğünün de güvencesi olduğunu, laik bir ülkede din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasının anayasa gereği zorunlu bulunduğunu, yurttaşlara anlatılıp benimsetilmesi yerine, sanki laiklik dinsizlikmiş gibi dine saygılı laiklik diye bir söyleme sığınmamak gerekmektedir.
-Bu günkü ortamda, özdeyişte dendiği gibi “Un var, yağ var şeker var neden helva yapmıyoruz?” CHP’de bilgi var, birikim var, yurt sevgisi var, dürüstlük var,  büyük önder Mustafa Kemal ATATÜRK aydınlanması var, neden iktidar olamıyoruz?
Oturup düşünmek, hiç çekinmeden özeleştiri yapmak, tarikatlardan, sağdan değil, Cumhuriyet felsefesini içselleştirmiş aydınlarından kadrolar oluşturup iktidara yürümek gerekir diyorum.
Söz konusu olan laik Türkiye Cumhuriyeti ve Atatürk aydınlanması ise gerisi teferruattır.
Atadan CHP’li olarak yüreğim yandığı için bu özeleştiriyi yapıyor ve öneriyorum.
Yüreğiyle bu özeleştiriye katılan varsa parmak kaldırsın.
Yoksa yıllarca muhalefetten kurtulamayız.

31.03.2014
Gündüz AKGÜL
Emekli Cumhuriyet Savcısı

29 Mart 2014 Cumartesi

Gündüz Akgül: Nihayet Atatürk dedi!..

Gündüz Akgül: Nihayet Atatürk dedi!..
Başbakan, konuşmalarında büyük önderden bahsederken, ya “Gazi”, ya Gazi Mustafa Kemal” veya “Mustafa Kemal” diyordu.
Atatürk demediği için sürekli aydınlar ve Kemalistler tarafından eleştiriliyordu.
Alın işte şimdi Atatürk diyor.
Var mı bir itirazınız?
Bu gün (29.03.2014) medyaya yansıyan haberde, “Başbakan Erdoğan seçimlere saatler kala CHP’yi eleştirirken, Mustafa Kemal Atatürk’ten hep “Atatürk” diyerek bahsetti” yazılıydı.
Benim bu söyleme itirazım var.
İtirazım, bu haberden dolayı değil, daha önce bu düşüncemi,  01.01.2013 tarih ve “NEDEN ATATÜRK DİYEMİYORLAR?” başlıklı yazımla okuyucularımla paylaşmıştım.
O yazıda;
“Mustafa Kemal’i benimseyenler, ATATÜRK’ü neden içlerine sindiremiyorlar?
Neden ATATÜRK diyemiyorlar?
Yazının başlığını oluşturan bu soruyu, nedenlerini belirterek yanıtlamaya çalışacağım.
Çünkü ATATÜRK, uzun soluklu bir çalışma sonunda, kurtuluş kadar önemli olan ve devrimlerin gerçekleştirildiği kuruluş aşamasının eseridir.
Bu aşamada;
-Saltanat kaldırıldı.
-Ankara Başkent yapıldı.
-En önemli devrim olan Cumhuriyet ilan edildi.
-Halifelik sonlandırıldı.
-Eğitim Birliği Yasası kabul edildi.
-Şer’ iye Mahkemeleri kaldırıldı.
-Tekke ve Türbeler kapatıldı, tarikatlar yasaklandı.
-Şapka devrimi gerçekleştirildi.
-Uluslararası Saat ve Takvim kabul edildi.
-Laiklik ilkesi Anayasaya girdi.
-Türk alfabesi ve Latin rakamları kabul edildi.
-Kadınlara seçme ve seçilme hakkı verildi.
-Türk Tarih ve Dil Kurumu kuruldu.
-Halk Evleri açıldı.
-Ezanın Türkçe okunması kararlaştırıldı ve okutuldu.
-“En Hakiki Mürşit İlimdir” denilerek, us (akıl) ve bilime önem verildi.
-21 Haziran 1934 tarihinde Soyadı Yasası çıkarıldı.
-24 Kasım 1934 günü TBMM oy birliği ile Mustafa Kemal’e anasının ak sütü gibi hak ettiği ATATÜRK soyadını verildi.
-Tüm bu devrimler, Ümmetten –Ulusa, Hilafetten – Demokratik ve Laik rejime, Tebaadan- Yurttaşa, Cemaatten- Topluma, Seçkin sınıftan – Bizzat halkın iradesine geçmemizi ve karanlıktan aydınlığa çıkmamızı sağladı.
Sanırım, bu açıklamalardan sonra ATATÜRK’ü neden sindiremedikleri ve neden ATATÜRK demedikleri konusunda başka bir açıklama yapmama gerek kalmadı.
Kurtuluş savaşı destanını azda olsa inceleyenler, İsmet İnönü, Kazım Karabekir, Rauf Orbay, Ali Fuat Cebesoy ve Refet Bele’nin, ATATÜRK’ün silah arkadaşları ve Kurtuluş Savaşının birer kahramanları olduklarını göreceklerdir.
Devrimlerin gerçekleştirildiği kuruluş aşamasında ne yazık ki Kurtuluş Savaşının bu kahramanlarından İsmet İnönü hariç, diğerleri devrimlerde Büyük Önder ATATÜRK’e ayak uydurmadıkları gibi askerliğe dönmeyip TBMM de siyaset yapanlarda, devrimlerin gerçekleşmesinde daima karşı duruş sergilemişlerdir.
Bu devrimlerin hangi koşullarda gerçekleştirdiğini, kimlerin karşı durduğunu ve bu gün ATATÜRK’ü telaffuz etmeyenlerin, karşı duranların geleneğinden geldiğini tarih baba çok açık olarak altın sahifelerine kaydetmiştir. ” Demiştim.
Hala ayni düşüncede olduğumu, Başbakanın bir seçim taktiği olarak kendisini zorlayarak ATATÜRK dediğini bildiğimden, samimiyetine itirazım var.
Sizin de var mı?

29.04.2014
Gündüz AKGÜL
Emekli Cumhuriyet Savcısı

Gündüz Akgül: Olacak Gibi Değil…

Gündüz Akgül: Olacak Gibi Değil…
17 Aralık’ta meydana çıkan yolsuzluk olayından sonra, yapılan çılgınlıkları anlamak olası değildir.
En sonuncusu,   Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun makamında yapılan dörtlü toplantı ve bu toplantıda konuşulanların yasa dışı yollardan saptanıp sızdırılmasıdır.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Dışişleri Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu, Genelkurmay 2. Başkanı Org. Yaşar Gürel ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın, katıldığı bu toplantıdan çıkan sonuçları değerlendirdiğimizde;
-İktidar Partisi devletin güvenliğini sağlamada sınıfta kalmıştır.
-Devlet sırrı olduğu savlanan konu rahatlıkla deşifre edilebilmiştir.
-Akla, hayale sığmayan savaş senaryoları, devlet sırrı olarak sunulmaya çalışılmıştır.
-MİT Müsteşarının, “savaşa haklı gerekçe bulmak Problem değil, ben gerekçe üretirim. Gerekirse,  4 adam ayarlar 8 roket fırlattırırım, Süleyman Şah Türbesi’ne saldırtılırım” düşüncesinde olması korkunç bir durumdur.
- Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Süleyman Şah Türbesi konusunda Başbakan’ın kendisine, “Bu bir imkân gibi de değerlendirilmeli bu konjonktürde” diye talimat verdiğini söylemesi, savaş senaryosunun korkunçluğunu daha da arttırmaktadır.
- MİT Müsteşarının, Suriye’deki muhalif guruplara 2000 TIR silah ve mühimmatın gönderildiğini itiraf etmesi, daha önce inkâr edilen olayların doğru olduğunun kanıtıdır.
Ülkeyi, komşumuz Suriye ile savaş bataklığına sürecek bu senaryolar, ülkeye yarar değil zarar vermektedir.
Bir seçim galibiyeti ve iktidarını sürdürme düşüncesi uğruna ülkesinin güvenliğini tehlikeye atan bir iktidar düşünmek bile istemiyorum.
Bakanın makamına yasa dışı yollardan böcek koyanları kınıyorum.
Devletin güvenliğini sağlamada yetersiz kalanları da kınıyorum.
Ancak, her ne surette olursa olsun deşifre olan dörtlü konuşmanın içeriğinin kabul edilmez olduğunu, kabul etmeyenleri de kınıyorum.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin yurtsever komutanları, dijital verilerle, üretilen sahte belgelerle, yasa dışı elde edilmiş telefon tepeleriyle tutuklanırken, devlet sırrı ile dolu kozmik odalara uydurma suikast girişimi savları ile girilirken sesini çıkarmayanalar,  iş kendilerine gelince kıyameti koparmaya başladılar.
Yıllardır yazıyoruz, bağırıp çağırıyoruz, hukuksuzluk yapmayın çünkü günün birinde herkesin hukuka gereksinimi olacaktır diyoruz.
Dinleyen var mı?
Yok.
Olacak gibi değil.

29.03.2014
Gündüz AKGÜL
Emekli Cumhuriyet savcısı

29 March




Youtube ve twitter engellendiği için güncelleme durmuştur....
Since twitter and youtube blocked I am unable to update the blog...

Ülkemizi zaafa uğratmak için 70 milyonun ortak çıkarlarını bile hiçe sayan kuklalara Allah tan ıslah diliyorum

DUA


 
ALLAH,

DEVLETİMİZE VE MİLLETİMİZE

ZEVAL VERMESİN.

Komutanın İsyanı: “Devlet Bir Yamyam Gibi Kendi Evlâtlarını Yedi”

Komutanın İsyanı: “Devlet Bir Yamyam Gibi Kendi Evlâtlarını Yedi”
Dişini sıksa belki birkaç yıl sonra Deniz Kuvvetleri Komutanı olacaktı. Ancak Yargıtay’ın Balyoz kararlarını onamasına tepki için 2 gün sonra istifasını verip, sine-i millete döndü. 

İktidar ve TSK başta olmak üzere ne kimse ona, “Niye istifa ettin?”  diye sordu, ne de o bugüne kadar bir açıklama yaptı. Sadece 8 Mart’ta Ankara’daki Sessiz Çığlık eyleminde yaptığı konuşmadaki şu sözleriyle tarihe önemli bir not düştü:

“Ne askerler vardır üzerinde üniforma yoktur, ne üniformalar vardır içinde asker yoktur.”

Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanıyken istifa eden emekli Koramiral Atilla Kezek’ten söz ediyorum. İlk kez konuştu ve “kumpas”  sürecinin önemli adreslerine çok ince mesajlar gönderdi. 

“Devlet bir yamyam gibi, canlı canlı kendi evlatlarını yedi”  benzetmesini yapan Kezek, “Allah TSK’yı içteki düşmanlardan korusun. O kendini ve ülkemizi dıştaki düşmanlardan zaten korur” dedi.

İşte 1976 yılında teğmen olarak katıldığı Cumhuriyet Donanmasının birçok gemisinde komutanlık yapan 37 yıllık bir denizcinin ağzından, “Bu günlere neden ve nasıl gelindiğinin”  hikâyesi:

                -Balyoz Kararlarında “Pazarlık” mı Yapıldı?-

Soru : Bu “kumpas”  sürecine sadece Deniz Kuvvetleri’nden tepki geldi. Dikkat çekici istifalar oldu. Siz de onlardan birisiniz, neden istifa ettiniz?

Kezek : İstifamın birkaç nedeni var. Birincisi; Balyoz diye birşey yok, hiç olmadı. Birileri tarafından imâl edildi. İmâl edilirken yapılmış olan yüzlerce maddi hataya rağmen, hukuk  bunları hiç dikkate almadı. Mahkeme, silah arkadaşlarımızı hukuksuz bir şekilde mahkûm etti. 9 Ekim 2013 tarihinde de Yargıtay önemli bir bölümünün (237 kişi) cezalarını onadı. Yani devlet bir yamyam gibi canlı canlı kendi evlatlarını yedi. Suçsuz olduklarına adım gibi emin olduğum silah arkadaşlarımın uğramış olduğu hukuk katliamına kişisel tepki gösterdim. Onların çıkartmış olduğu üniformayı bundan sonra taşıyamayacağımı hissettim. Bu kişisel bir karardı. Saygı duyulmasını bekledim ve istifam saygı ile karşılandı ki, TSK’nın üst kademelerinden kimse istifamın nedenini bile sormadı. 

İkinci neden; 1986-89 yılları arasında görev yaptığım Deniz Harp Okulu’nda yetiştirdiğim, çoğu kurmay subay olarak Yarbay, Albay rütbelerine gelmiş, ülke savunması için kritik görevlerde bulunan öğrencilerimin önemli bir bölümünün Balyoz davasında hüküm giymesiydi. Onlara asker olmanın, silah arkadaşlığının erdemlerini öğreten komutanları olarak mevcut durumda göreve devam edemezdim. Yerim onların yanı olmalıydı. Her şeyden vazgeçebilirdim, ama silah arkadaşlarımdan asla.

İstifamın üçüncü nedeni ise faturanın ağırlıklı olarak Deniz Kuvvetlerine kesilmiş olmasıdır. Şunu tekrar ifade etmek istiyorum, ‘Balyoz’ diye birşey yoktur. Bu davaya bulaştırılan Karacı, Denizci, Havacı, Jandarma ve Sahil Güvenlik personeli, tüm silah arkadaşlarım suçsuzdur ve ‘kumpas’ın kurbanıdır. Bundan hiç şüphem yok. Ancak hiçbir Denizci’nin katılmadığı 1. Ordu Semineri’nden başka somut hiçbir bahane sunulamayan Balyoz davasında Cumhuriyet Donanmasının savaş gücünü oluşturan yüksek teknoloji ürünü güdümlü mermili fırkateyn, hücumbot ve denizaltıların kurmay yarbay ve kurmay albay komutanları, kurmay albay komodorları, amiral rütbelerindeki görev grup komutanları, filo komutanlarıyla üs, boğaz, bölge komutanları ve seçkin personelimizi yetiştiren askeri okul komutanları tutuklanmıştır.

Ben sonunda adaletin tecelli edeceğini beklerken, 9 Ekim 2013 tarihinde 237 silah arkadaşımın cezası onandı. Bu 237 kişinin yüzde 57’si yani 134’ü yıllardır çok iyi tanıdığım, Cumhuriyet Donanmasının çok iyi yetişmiş yüksek karakterli, Atatürkçü komutanlardır. Yargıtay kararları ile muvazzaf yani görevde bulunan tüm Kara Kuvvetleri personeli beraat ederken (ki bu arkadaşlarımın da hepsinin ‘kumpas’ mağduru ve analarının ak sütü gibi tertemiz olduğunu adım gibi biliyorum) Denizci ve Havacı arkadaşlarımın hemen hemen tamamının cezalarının onanması bende değişik hisler uyandırdı. Bu his sanki bir pazarlık varmış hissidir. Ancak ben yine de yargının asla kimseyle pazarlık yapmayacağına ve Silahlı Kuvvetlerimizini de personeli arasında ayırım yapmayacağına inanıyorum. Fakat bu pazarlık hissinden kendimi kurtaramadım. Çünkü bu durum TSK için en büyük tehlikedir. Ümid ederim ki, ben yanlış hislere kapılmışımdır. Ne diyelim ki!.. Allah Silahlı Kuvvetlerimizi içteki düşmanlardan korusun. O zaten kendini ve ülkemizi dış düşmanlardan korur.

                       -Hedef TSK’yken Ses Çıkmadı-

Soru : Bu gidişattan TSK’nın da sorumlu olduğu söyleniyor. Sizce nerede yanlış yapıldı?

Kezek : 2004-2005 yıllarından itibaren internet üzerinden elektronik posta yoluyla ve imzasız ihbar mektuplarıyla TSK personeline ve ailelerine yönelik karalama ve itibarsızlaştırma kampanyası başladı. Bu ihbarlar, birçok davayı başlatarak bu günlere gelmesine neden oldu. Başbakan Danışmanı’nın ‘kumpas’ olarak ifade ettiği bugünkü davaların başlamasına neden olan elektronik postalardan bir tanesinin bile kaynağı o zaman tespit edilse, ‘kumpas’ın doğru olduğu daha o zaman anlaşılabilirdi. Maalesef halen gereği yapılmadı.

Son günlerde internet sitelerinde kişilerin mahremiyetine ve ülke güvenliğine yönelik olduğu ifade edilen yayınlar çıkması nedeniyle yasaklar ve kapatma tedbirleri uygulanıyor. Ancak bu saldırılar yıllarca TSK’da görevli birçok üst düzey personelin kendilerine, ailelelerine ve çocuklarına da yapılmıştı. Ama hiç kimse onların haklarına sahip çıkmadı. İnternet yoluyla yapılan saldırılar yeni değil. Bugün hedef siyaset ve siyasetçiler olduğu için kıyamet kopartılıyor.

Bir doğrunun yanına 10 yalan ilave edilerek hazırlanan ihbar mektupları ve elektronik postalar TSK personelinin psikolojisi üzerinde büyük tahribat yaptı. Ayrıca bunların bir kısmının kurumunun tarafından dikkate alınarak soruşturma açılma safhasına getirilmesi ise üstün astına, astın üstüne/komutanına olan güven duygularına ve personelin moral motivasyonuna çok zarar verdi. Bu zararın büyüklüğünü Yüce Türk Milleti’ne zaman gösterecektir. Umarım ülkemizin birlik ve bütünlüğüne yönelik ağır bir fatura ile karşılaşmayız.

                   -Denizde Rotamızı Değiştirmek İsteyenler Var-

Soru : Sözde darbe davaları en büyük darbeyi Deniz Kuvvetleri’ne vurdu. Neden burası hedef yapıldı? 

Kezek : Evet geçmişteki davalara bir bakalım; Poyrazköy, Kafes, İstanbul Casusluk, Amirallere Suikast davaları sadece Deniz Kuvvetleri personelini hedef alan davalar. Balyoz davası tüm TSK’yı ilgilendirmekle birlikte sonuçta Deniz Kuvvetlerimizin en büyük hasarı aldığı dava. İzmir Casusluk diye bilinen davalarda da TSK’nın her kuvvetinden ve Deniz kuvvetlerimizden çok sayıda personel var. Özet olarak bildiğimiz tüm davalarda Deniz Kuvveleri personeli yerini almış durumda. Neden Deniz Kuvvetleri; Bunun birkaç sebebi var. 

Birincisi Deniz Kuvvetlerimiz 1970’li yıllardan itibaren tüm enerjisini eğitimli insan gücüne sahip olmaya harcadı. 2000’li yıllarda da milli gemi, milli sonar, milli torpido ve daha birçok milli proje ile doğru yolda olduğunu tüm dünyaya kanıtladı. Milenyumun başlarından itibaren Deniz Kuvvetlerimizin yeni rotası, emperyalizmin pazarlarına uğramadan milli sanayiinin limanlarına gidiyordu. Bu durum herhalde birilerini rahatsız etti. Peşpeşe gelen  davalarla, bu millileşme ve teknolojik bağımsızlık değiştirilmeye çalışıldı. Bu taarruz oldukça etkili oldu. Bir taraftan Deniz Kuvvetlerinin toplam amiral sayısının yarısı olan 25 amiral tutuklanırken, kurmay albayların da kritik görevlerde bulunanlarından yüzde 80’i ya bir davaya bulaştırıldı ya da tutuklandı. Diğer taraftan aynı davalarla son yıllarda Deniz Kuvvetlerimizin milli projelerini gerçekleştirmiş değerli mühendislerimiz tutuklanınca olayın farkına varıp, sıranın kendilerine geleceğinden çekinen birçok yetişmiş mühendisimiz de istifa ederek, hedef olmaktan kendilerini kurtardı. Bu şekilde Deniz Kuvvetlerimizin geleceğe yönelik projelerine darbe vurulmaya çalışıldı. Bunların etkilerini gelecekte göreceğiz. Ümit ederim tahribat büyük olmaz.

Soru : Denizde rotamızı değiştirmek isteyenler kimler?

Kezek : Deniz Kuvvetleri, vizyonu büyük olan bir ülkenin dış politikasının en önemli enstrümanıdır. Üç tarafı denizlerle çevrili Türkiye’nin 7 ülke ile karadan sınırı var. Denizi kıyısı olan tüm dünya ülkeleriyle ise denizden sınırımız var. Bu durum Deniz Kuvvetlerimize anavatanımızı uzaktan savunma imkanı sağlar. Yani ülkemiz için tehdidi daha başlangıçta, sınırılarımıza gelmeden kaynağında vurabilir. Deniz ticaretimiz ile deniz alâkâ ve menfaatlerimizi dünyanın tüm denizlerinde koruyabiliriz. Buna en iyi örnek ABD’dir. Vatandaşları anavatanlarında rahat rahat uyurken Pasifik Okyanusu, Atlas Okyanusu, Atlantik, Akdeniz, Basra Körfezi, Hint Okyanusu’ndaki ABD Deniz Kuvvetleri savunmayı uzaktan yapmakla kalmayıp, ulusal çıkarlarını dünyanın dört bir tarafından korumaya muktedirdir. Bugün dünyanın gelişmiş ülkeleri benzer imkanlara sahip olup bu imkan ve kaabiliyetlerini daha da geliştirmek üzere gayret ve para harcamaktadırlar.

Denizciler ufkun ötesine bakar. Biz gördüğümüz yerle ilgilenmeyiz, ufkun ötesiyle ilgileniriz. Peki 650 bin kişilik TSK’da onda bir oranına bile ulaşamayan insan gücü ve 10 orgenerale karşılık 1 oramirali bulunan Deniz Kuvvetlerimizin esas hedef olmasının esas sebebi ne mi olabilir?

Acaba; Emperyalizmin Karadeniz iştahını kesmesi mi? Doğu Akdeniz’deki ulusal çıkarlarımızı koruması nedeniyle 2009 AB İlerleme Raporunda ismehn şikayet konusu olması mı? Kendi torpidosu, sonarı, gemisini kendi mühendisleri ve milli sanayi imkanlarıyla yapması mı? Osmanlı’dan 500 yıl sonra Hint Okyanusu, Kızıldeniz ve Arap  devriminde Türk Bayrağını göstererek, ulusal çıkarlarımızı ve deniz ticaretimizi koruması mı? Yoksa 2040’lı yıllarda çok önemli bir deniz kuvveti haline geleceğini öngören George Friedman’ın ‘Gelecek 100 Yıl’ isimli kitabı mı bilemiyorum. Moda deyimiyle takdir Yüce Türk Milleti’nindir.

Soru: Deniz Kuvvetleri’ne vurulan darbenin bilançosunu çıkardınız mı?

Kezek : Elbette. Tabloya baktığımızda savaşacak adamlarımızın seçildiğini, bunların önceden özel olarak belirlendiğini görüyorsunuz. Bu davalarda aslında 3 bin 500 civarında personelin adı geçiyordu, 1857’si denizciydi. Deniz Kuvvetleri TSK’nın 10’da 1’i olan bir kuvvet, ama davalarda yüzde 50’si bu kuvvetten çıkıyor. Hedefin ne olduğu bu matematikten de anlaşılıyor.
                                     
Soru : Üniformanız üzerinizdeyken çok kez Silivri’ye duruşmaları izlemeye gittiniz. Üniformayı çıkardıktan sonra da hapisteki arkadaşlarınızı ve ailelerini hiç yalnız bırakmadınız, ziyaret ettiniz. Onlara ne söylemek istersiniz?

Kezek : ‘Kumpas’ mağduru silah arkadaşlarıma şöyle sesleniyorum; Sizler Mustafa Kemal’in askerlerisiniz. Üniformalarımızdan ayrıldık diye üzülmeyin. Mustafa Kemal de üniformasını çıkarmıştı. Unutmayın ki, Ne askerler vardır üzerinde üniforma yoktur. Ne üniformalar vardır içinde asker yoktur.

Soru : Denizciler ufkun ötesine bakar dediniz. Ufkun ötesinde ne görüyorsunuz?

Kezek : Tekrar ifade etmek istiyorum; Allah Silahlı Kuvvetlerimizi içteki düşmanlardan korusun. O zaten kendini ve ülkemizi dış düşmanlardan korur.

Söylenecek tek şey var; Amin... Amin... Amin...

Silivri, Hasdal, Hadımköy, Maltepe, Sincan, Mamak ve Şirinyer’e kucak dolusu sevgiler
Müyesser YILDIZ
29 Mart 2014 

Alman Rahip Lepsius İstanbulda - Galip Baysan

Alman Rahip Lepsius  İstanbulda - Galip Baysan
Rahip Lepsiusla ilgili hazırladığımız yazı dizimizin ilk bölümünde onu değişik yönleri ile tanıtmış ve hatta Ermeni davası hesabına başardığı işleri özetlemek için kendisini “ tek kişilik bir ordu” olarak değerlendirmiştik. Kendisi İstanbul’a gelmek ve gelişmeleri yakından izlemek istiyordu. Bunun için bütün imkânları kullandı ve sonunda Türk makamlarından gerekli izni almayı başardı.
 Alman Yöneticilerin teşvik ve desteği ile İstanbul’a gelen Rahip Lepsius Amerikan Elçisi dâhil, Patrikhane ve Ermeni örgütlerinden Ermeni göçü ile ilgili bilgileri topladı ve 10 Ağustos ta Enver Paşa ile de görüşme izni talep etti ve bu izni alınca onunla görüşme imkanı buldu.(1) Lepsius bu görüşmeyi ve kendisine gösterilen iltifatı ileride her yerde istismar edecek, Ermeni propagandası için abartılı ifadelerle aleyhte kullanılacaktır. Hatta bu sahne Ermeni dünyasının ünlü propaganda yayını olan Franz Werfel'in Musa Dağında kırk gün adlı romanında şu sözlerle anlatılır; Bu sözlerle aynı zamanda bu kişinin savaşta ülkesinin müttefiki bir ulus için neler düşündüğünün izlerini de bulmak mümkün olacaktır.
“Eğer Kuzey İran, Kafkasya, Kaşgar ve Türkistan'a gidilirse, buralarda çadırlarda yaşayan “Türk Irkına” mensup bütün halklar ve Avrupa'nın yarısı kadar bir alanı kaplayan bozkırda, oradan oraya yaşayan göçerlerle birlikte 20 milyonu bulmaz bir sayı.... Böyle düşleri “milliyetçilik” adlı uyuşturucu üretiyor diye düşünüyor Lepsius. Aynı zamanda karşısındaki bu narin yapılı savaş tanrısına, bu çocuksu “Hıristiyanlık Düşmanına” acıma duygusu sarıyor benliğini, Johannes Lepsius ses tonu şimdi yavaşlıyor, bir şeyleri biliyor olmanın ağırlığını taşıyor sanki.
Yeni bir İmparatorluk kurmak istiyorsunuz ekselans. Fakat bu İmparatorluğun temelinde Ermeni halkının cesedi olacak. Bu hayır getirir mi? Hiç olmazsa şimdiden sonra barışçıl bir yol bulmak olanaksız mı?
..........
-İnsanlarla Veba mikrobu arasında barış olmaz.
-Demek ki siz, harbi Ermeni milletini tamamen yok etmek için kullanmak istediğinizi kabul ediyorsunuz.
-Benim kişisel görüşlerim ve amaçlarım, hükümetimizin bu konuya ilişkin yayınladığı resmi bildiride yer almıştır. Uzun süre göz yumup bekledikten sonra, savaş ve öz savunma koşulları altında hareket ediyoruz. Devletin yıkılması için faaliyet gösteren yurttaşlar, her yerde yasaların sertliğine maruz kalırlar. Buna göre hükümetimiz yasalara uygun hareket etmektedir."(2)
Yazarın bu sahneyi Lepsius'un hatıralarından biraz süsleyerek almış olması muhtemeldir. Türklerle ilgili olumsuz görüşler sadece Lepsius veya onun ağzından yazan Franz Werfel ile sınırlı kalmıyor. Türkiye'deki müttefik ülkelerin elçileri de maalesef aynı hamurla yoğrulmuş gibiydiler.
"Türkler aptallık yapıyorlar, Enver toplama kampları tesis etmeğe çok hevesli biri. Wangenheim bu safhada olayların Türk'ün esasen barbar olduğunu ispat ettiğini müşahede etti. Onların hırsı ve sadizmi Alman prestijine ve sulh için uzlaşma çabalarına büyük zarar verebilecekti."(3)
Müttefik ülke Almanyanın Elçisi Vangenheim, sonradan Bethman Hollweg'e gönderdiği bir raporda olaylara hala farklı bir gözle baktığının işaretini veriyordu. Vangenheim; Bab-ı Âli'nin gerçekten Türk İmparatorluğu’nda yaşayan Ermeni ırkını imha etmeye çalıştığına şüphesi kalmadığını beyan ile, Almanya için Türklerin yaptığını tasvip etmediğini gösteren belgelere sahip olması gerektiğini söylüyordu.(4) Elçi Wangenheim olayın bir "Hıristiyan soykırımı yapılıyor" görüntüsü vermemesi dileğinde bulunuyor ve Van'daki olaylardan habersiz görünüyor. Ancak bölgedeki olaylar hakkında bilgiyi Erzurum Konsolosu Max Erwin Von Scheupner-Richter'den alıyor ve onu bölgede olacak "Soykırım" ve benzeri olaylara müdahale etmesi için uyarıyordu.(5)  Hıristiyanlığa hizmet ettiğine inanan bu kişi de olayları daima tek yanlı ve abartılı bir üslupla aktarmayı tercih edecektir.(6)
Ermeni konusunda Alman Elçisi Wangenheim, Amerikan Elçisi Morgenthau ile çok yakın bir iş birliği içinde ve Avusturya Elçisi Pallavicini ile de yakın ilişki içinde bulunuyordu. Her ikisi de Papanın temsilcisi ile temas halinde bulunuyorlardı.(7)
Avusturya Elçisi 1 Mayıs 1915 günü Viyana'ya gönderdiği bir yazısında "Ben Türkleri Türkiye'deki Hıristiyan'lara karşı alınacak bir sert tedbirin genel durumu etkileyebileceğini ve düşmanlarımızın bütün güçleri ile Türkiye karşısında olacağı konusunda dostça uyardım."(8) diyordu. Bu sözlerin anlamı açıkça "aman Hıristiyanlar ne yaparsa yapsın onlara dokunma yoksa!... biz bile yanınızda olamayız" dan başka bir şey değildi. Nitekim bütün tehdit ve uyarılara rağmen İttihatçı liderler zorunlu göç tedbirlerini başlatınca Pallavicini Osmanlı liderlerini 8 Temmuz 1915'te Avusturya-Macaristan Dışişleri Bakanı Stefan Count Burion'a şikayet edecektir.(9)
Dikkat edilirse olay bir Türk-Ermeni meselesi olmaktan çıkmış ve kasıtlı olarak bir Hıristiyan-Türk çatışması haline dönüştürülmüştür. Hal böyle olunca dost da olsa, düşmanda olsa ve farklı mezhepten de olsa Hıristiyan bir ülkenin görevlileri otomatik olarak Ermenilerin yanında yerini almaktadır. Mesela Alman Elçisi Wangenheim bir ara hastalanır, ülkesine döner ve yerine Prince zu Hohenlohen-Langenburg görevlendirilir. 20 Temmuz’da İstanbul'a varan bu zat, hiç vakit kaybetmeden hemen "Ermeni sorunu"na el atar.(10)
İşte Lepsius; görüştüğü Ermeni çevrelerinden elde ettiği bilgileri bu görüşteki Elçilik mensuplarına aktarır ve onları topyekün bir soykırım yapıldığı şeklinde uyarmaya çalışır. Lepsius artık tam bir Ermeni sözcüsü olmuştur. Çanakkale'de Türk ve Alman askerlerinin itilaf askerleriyle boğaz-boğaza yaptığı mücadele, Doğu Anadolu'daki Rus, Irak'taki İngiliz saldırıları bu kişiyi zerrece ilgilendirmeyecektir. Bundan sonra ki bütün konuşmalarında ve yazılarında Türklerle ilgili olumlu bir tek cümle bile bulmak mümkün değildir. O artık bir Alman değil, fanatik bir Hıristiyan’dır. Söyledikleri, yazdıkları Ermenileri, Protestanlar başta olmak üzere Avrupalıları mutlu edecektir ancak aklı başında hiç kimsenin inanacağı gerçekler değildir. Tam bir propaganda cihazı ve modern çağın yeni "Pier Lermit" idir.
Lepsiusun Ermeni kilise çevrelerinden ve misyonerlerden sonra en önemli kaynağı Amerikan Elçiliği ve bizzat Morgenthau olmuştur. Onunla birçok defa buluştu. Amerikan Elçisi'nin 31 Temmuz 1915 tarihli mektubunda ilk görüşmeleri şöyle anlatılıyor: "Öğleden sonra 3 sıralarında Potsdam'dan Dr. Johannes Lepsius telefon etti. Bize Ermeni meselesi konusunda pek çok şey söyledi ve bu konuda bilgimizin neler olduğunu sordu. Lepsius gerçekten bir şeyler yapmaya hevesli görünüyordu. O buradan Cenevre'ye gidip, Uluslararası Kızıl Haça, tarafsız ülkeler başkanlarına ve Papaya hep birlikte evrensel bir protestoda bulunulması amacıyla müracaat etmeyi teklif etti... Lepsius'un Yunanlılara nasıl davranıldığını öğrenmek istemesi üzerine ona Yunan İşleri Sorumlusu Tsamados'tan bir randevu aldım"(11)
Lepsius'un Anadolu'ya gitme isteği İçişleri Bakanı Talat Paşa tarafından reddedildi.(12) İstanbul'da bir ay kadar kaldıktan sonra topladığı bütün bilgilerle Almanya'ya döndü. Kendisi Anadolu'yu görmedi, Anadolu'daki Alman misyoner teşkilatı da oldukça küçüktü buna rağmen elindeki belgelerin çoğu Anadolu'daki Protestan Misyonerlerin mektuplarıydı, çünkü Lepsius en büyük yardımı Amerikan Elçisi’nden almıştı. Morgantheu'nun 9 Ağustos 1915 tarihli mektubuna göre Amerikan Dışişlerine müracaat ederek Lepsiusa bilgi verip veremeyeceğini sormuş ve Lepsius'un desteklenmesi istenince 6 Ağustosta kendisine "kalın bir dosya" vermiştir.(13) Okuyucumuzun unutmamasını istediğimiz en önemli gerçeklerden biri budur. Yani Lepsiusun bundan sonraki çalışmalarında dayanak olacak kaynak ve bilgiler, İstanbul'da Amerikan Elçisi Morgenthau ve kilise örgütleri tarafından temin edilmiştir.

DİPNOTLAR:

(1)Ulrich Trumpener, Germany And The Otoman Empire, (1914-1918), s.217, Dip Not: 43 (Princetown University Press-1968)
(2 Franz Werfel, Musa Dağında Kırt Gün, s.136-137.(Belge Yayınları İstanbul-1997)
(3) Eagles on The Crescent, s.113. ) Frank G. Weber, Eagles on The Crescent, s.151 (Cornel University Pres, London- USA- 1970).
(4) Wangenheim ‘den Bethmann Hollweg’e 7 Temmuz 1915, No-433. 26. Haziran 1915’te Wangenheim Kilikya’daki Katolik Ermeni Patriği ile görüşürken Bab-ı Âli’ye bir başvuruda bulunacağı vadinde bulundu. (U.Trupener, a.g.e., s.213).
(5) U.Trumpener, a.g.e., s.207.
(6) Aynı Eser, s.209.
(7) Eagles on THe Crescent, s.152.
(8) U. Trumpener, a.g.e, s.208.
(9) Aynı Eser, s.215.
(10) Aynı Eser, s.216.
(11) Salahi Sonyel, The Great War and The Tragedy of Anatolia, p.155 (Türk Tarih Kurumu – Ankara -2000).
(12) Aynı Eser, s.155.
(13) Aynı Eser, s.155.

 Dr. M. Galip Baysan



Mavi Kitabın Öncesi

Ermeni meselesinde tek kişilik bir ordu Rahip lepsius - 1

28 Mart 2014 Cuma

28 March


Maarba'da bir gösteri. / Demonstration at Maarba


HUMUS

Mücahitler Humus'taki en büyük kontrol noktalarına saldırıyor. Haritada 1 numara ile gösterilen Mulok kontrol noktası Humus'u ele geçirmek için anahtar konumunda çünkü kenti civarındaki kasabalardan ayırıyor. Kentin kuzeyinde 5 km. mesafede bulunan bu kontrol noktası kente ve civarına ölüm ve yıkım getiriyor. Burada 40'tan fazla tank, 30 ZPT, 1200 asker ve 100 Hizbuşşeytan bulunuyor. Etrafı 2 metrelik bariyerlerle çevrili ve birbirine bağlı bir miktar noktadan oluşuyor. Burası ayrıca onu koruyan ve destekleyen Nusayri nüfus için de popüler bir yer. Geçtiğimiz cumartesi günü Humus'un kuzeyindeki mücahitler buraya ağır silahlarla saldırdı ve şiddetli çatışmalar yaşandı. Bir T62 tankı ve bir zırhlı araç tahrip edildi. Buranın hedef alınmasının önemi büyük. Burası şehri tutan  en büyük kontrol noktası ve silah ve finansal açıdan büyük destek alan bir yer.
Burası aynı zamanda Nusayri köylerinin bir uzantısı pozisyonunda çünkü Al Kam, Al Nejma, Al Ashrafia ve Mukhtaria köyleri ile aynı çizgi üzerinde bulunuyor.
Bunun zıddına Adon kontrol noktası mühimmat ve ekipman açısından daha şanssız ve Al Ghanto, Telbiseh ve Tal Malah(Ter malah)'ı birbirinden ayıran bir pozisyonda. İçinde Hizbuşşeytan milisleri olmakla beraber ağırlıklı Ebu Fadl el Abbas militanları var.
Mücahitlerin Mulok kontrol noktasına saldırısı sonrası rejim askeri kayıplar verdi.
Rejim ordusu Tar Malah köyüne sızma girişiminde bulundu. Bu buradan birçok sivilin Alfahanah ve Imakramah köylerine kaçmasına sebep oldu. Yapılan rejim bombardımanı sonucu muhtelif lokasyonlarda on kadar mücahit ve sivil hayatını kaybetti.
In a related context, Assad’s army tried yesterday morning to sneak into the farms of Ter malah village, causing a large wave of civilians immigration toward the villages of Alfarhanah and lmakramah . He added
The shelling on the city led to the death of dozen of FSA fighters and some civilians as follows : three martyrs from Talbisah , four FSA fighters from Ter malah , two from Al Dar Al Kabera, one from Deir Balba, and two from Sreheen in Hama, and the battle is still ongoing until today.   / Mujahideen attack biggest checkpoints in Homs. 
The Mulok checkpoint (N°1 on above map) in Homs has long been the key to liberate besieged Homs because it separates Homs from its suburbs.
This checkpoint, which is located north of Homs and about 5 km long, is one of regime’s biggest checkpoints which brought death and destruction to the city and its suburbs.
In al-Mulouk , there are more than 40 tanks , 30 armored personnel vehicle, 1,200 military regime forces and 100 of Hezbollah militia ( Halesh ) , according to activists .
Surrounded from different sides with sand barricades, with height up to more than two meters , and consisted of a number of points connected to each other , this checkpoint also has an incubator and huge popularity among the Shiite and Nusyria villages which protect and support it .
On Saturday, rebels from north of Homs had violent clashes with this checkpoint using heavy weapons and mortars, which led to the destruction of a tank t62 and armored vehicle.
on the importance of targeting al-Mulouk and the course of the battle which led to its liberation, activist Ahmed Orabi Talbisa, correspondent of Sham Network told Zaman Al Wasl :” Mulouk checkpoint or ( Mulouk Camp) if the name is correct , is one of the biggest checkpoints in Homs governorate because it includes the largest number of military vehicles , and is the first place to finance and provide military supply in terms of equipment , ammunition and shabeeha. In addition to approximately 40 tanks and the huge numbers of shabeeha , it has a strategic location because it separates the countryside from the city .
It is also the extended point of pro- regime villages, since it’s in one line with the Shiite village ( AlKam) , and Al Nejma, AL Ashrafia, and Mukhtaria villages.
In contrast to the west, Adon Checkpoint which is less fortunate in terms of ammunition and machinery, and separates the three villages of al- Ghannto , Talbisah, and Ter malah, knowing that most of the soldiers inside it are from Abu al Fadl al Abbas factions in addition to Lebanese Hezbollah’s Shiite militias .
In regard to liberating Mulok checkpoint by rebels of Northern Homs, activist Orabi says: Hazem movement in cooperation with the rest of military formations tried to break the siege of Homs since the night before yesterday, where violent clashes with heavy weapons and mortars occurred, and led to the destruction of a tank t62 and an armored personnel vehicle.
The clashes also led to verified causalities in shabeeha’s congregations, and as a result ambulances sirens were heard in the city transporting wounded to regime-held areas.
In a related context, Assad’s army tried yesterday morning to sneak into the farms of Ter malah village, causing a large wave of civilians immigration toward the villages of Alfarhanah and lmakramah . He added
The shelling on the city led to the death of dozen of FSA fighters and some civilians as follows : three martyrs from Talbisah , four FSA fighters from Ter malah , two from Al Dar Al Kabera, one from Deir Balba, and two from Sreheen in Hama, and the battle is still ongoing until today.


QUNEİTRA

Rejim güçleri ile mücahitler arasında Addawaya Assagheera kasabasına girmeye çalışan rejim güçleri arasında şiddetli çatışmalar sürüyor. / Assad forces are fiercely clashing with the mujahideen in the area around the Addawaya Assagheera town in an attempt to invade the area.
http://wikimapia.org/#lang=tr&lat=33.021438&lon=35.928683&z=15&m=b&tag=516


HALEP

102.Alay 419.Tabur komutanı olan Tuğgeneral Qassi Mhammad(Qusay Muhammed Yusuf) öldürüldü. Layramoun'daki çatışmalarda yaralandıktan sonra öldü. /  Brigadier Qassi Mhammad(Qusai Muhammad Yusuf), commander of baallion 419 in the RG regiment 102 was killed in Aleppo after he was wounded in Layramoun)


LAZKİYE


Nabein'deki çatışmalardan. / From clashes in Nabein.
http://www.youtube.com/watch?v=XC9JGjWRDEM

Kasab'daki ganimetlerden. / From spoils seized in Kasab.
http://www.youtube.com/watch?v=XuW0cd3uAIk
http://www.youtube.com/watch?v=SlTSQNn2Mtc
http://www.youtube.com/watch?v=XoDKeyqEZt4
http://www.youtube.com/watch?v=plSZfoXfExA

Kassab ve Nabein'deki rejim güçlerine ait cesetler. / New footages of regime forces bodies in Kasab and Nab’ein.
http://www.youtube.com/watch?v=Vu6vWODDkhU
http://www.youtube.com/watch?v=v3jRwoHpYUM
http://www.youtube.com/watch?v=VQyRSxAA4sY
http://www.youtube.com/watch?v=QVa5Igz49Rw 

Mücahitler Misherfeh köyündeki rejim güçlerini vuruyor. / Mujahideen target Regime Forces in Mishrfeh Village, Lattakia.
http://www.youtube.com/watch?v=2GRnIABjYyE
http://wikimapia.org/#lang=tr&lat=35.881262&lon=35.932417&z=15&m=b

Rejim güçlerinin Al Badrosiyeh'ten Samra'ya ve Şeyh Hasan'dan Nabein'e sızma girişimleri başarısızlıkla sonuçlandı. Rejim güçlerinin onlarca kaybı var. / Regime forces' infiltration attempts from Al Badrosiyeh towards Samra and  from Sheikh Hassan towards the Nab’ein failed and regime has tens of losses.

Mücahitler turistik bir yer olan Nabaa Tshalma'yı ele geçirdi. / Mujahideen captured the touristic resort Nabaa Tshalma in Lattakia Rif.

45.Gözlem karakoluna yapılan istişhadi saldırının görüntüleri. / Video of martyrdom attack on 45th. Observatory.
http://www.youtube.com/watch?v=g6HYvaN-lLA
http://www.youtube.com/watch?v=m2MpIsZmcAY#t=47 Saldırı sonrası / After the attack 


Ansar al Sham ile röportaj. / Lattakia Rif a tour with FSA TV that visits Ansar ALSham.
http://www.youtube.com/watch?v=eI9AHBn9NeQ


Nabein köyünden son Esad güçlerinin temizlenmesi. Şu anda çatışmalar Chalma Dağı ve Nabain'e doğru olan yol üzerinde devam ediyor. / Clearing Nab’ein village of the last remnants of Assad force. Clashes now along Mount Chalma & street leading to Nab’ain.
http://www.youtube.com/watch?v=0VUO4U2m8h8
http://www.youtube.com/watch?v=YWf0yeXLm5U
http://www.youtube.com/watch?v=zRDwD6yDKBI
http://www.youtube.com/watch?v=1QNLBJs4Gw0
http://www.youtube.com/watch?v=8BKR_9jpzJM
http://wikimapia.org/#lang=en&lat=35.901566&lon=35.966535&z=16&m=b&search=kesab

HAMA

Kfar Zeita'da halk rejim saldırısı sonrası yangını söndürmeye çalışıyor. / People in Kafr Zeta in northern Hama province attempt to extinguish a fire caused by an airstrike.
http://www.youtube.com/watch?v=vrNQ9NBdUEI

İDLİB

Mücahitler Al Qoa'nın (bazı yerlerde Foah diye geçiyor araştırmadım henüz) kuzey kısımlarını ele geçirdi ve onlarca şebbiha ve Hizbuşşeytan öldürüldü. / Mujahideen captured the northern side of AL Qo’a (in some sources it is Foah and I did not clarify it yet) after fierce clashes and 10s of killed of AL Qo’a's shabbihas and Halesh mercenaries.
http://wikimapia.org/#lang=en&lat=35.982590&lon=36.704464&z=13&m=b&search=binnish
http://www.youtube.com/watch?v=rHaZT5BifAE
http://www.youtube.com/watch?v=fVRQ7jovm8E 

Önde gelen bir rejim subayı olan General Ahmed al Awad Eriha-Lazkiye otoyolu üzerinde Lazkiye'ye ilerleyen bir rejim konvoyunda uğradığı baskınla öldürüldü. Kendisiyle beraber yanındaki üç koruması da öldürüldü. / A senior regime official, named as General Ahmad al-Awad, the head of military security in Idlib province, has been killed in an ambush on a regime convoy travelling to Latakia on the main Ariha-Latakia highway. Three of his bodyguards were also killed in the attack.

Mücahitler rejimin Lazkiye'ye yol alan takviye konvoyunu vuruyor. / Mujahideen shelling regime-reinforcement convoy for the coast-battle.
http://www.youtube.com/watch?v=9-f4fY8u9HE
http://www.youtube.com/watch?v=Tl-4073vWlI

Eriha'nın batısında otoyolda Lazkiye kırsalına ilerlerken durudurulan rejimin takviye güç konvoyu. / Video of regime-reinforcement convoy for the coast-battle-stopped by mujahideen on highway west of Arih.
http://www.youtube.com/watch?v=d2abIdbej8o
http://wikimapia.org/#lang=en&lat=35.789133&lon=36.559668&z=13&m=b&search=ariha

ŞAM

Rejimin Harasta'da dün gece yaptığı zehirli gaz saldırısı sonucu şehit olanların sayısı yediye yükseldi. Diğer 25 yaralı da solunum ve kalbe bağlı sıkıntılar sebebiyle tıbbi bakım görüyor. / The number of residents of Harasta killed by the poison gas attack by Assad’s forces on Thursday night has risen to seven, with around 25 others still receiving medical treatment for severe respiratory and heart problems.

Rejim kuşatması altında Douma'da ölen bir bebek daha. / BESIEGED baby did not survive ASSadi siege… martyred..angel..Naseem Alwazeer.
http://www.youtube.com/watch?v=Mr2cJWIPgKY

Meliha'da rejim bombardımanı. / Regime bombardment in Meliha.
http://www.youtube.com/watch?v=SsWxjgyhx6Q

Rejim Qalamoun'da yerleşim yerlerini bombardımana tutarak yıkmaya devam ediyor. Rejim Zabadani, Wadi Barada, Hosh Arab, Ain Al-Feejeh, Baseemeh ve Der Muqren'i vurmaya devam etti. Ayrıca Ras Al-Muaarra, Zabadani, Efreh and Flaitah'da bombardımandan nasibini aldı. Al Tal'da bir bombalı araç patladı. /  Assad’s regime continues to destroy the cities and village of Qalamon as the heavy cannons targeted today each of Zabadani, Wadi Barada, Hosh Arab, Ain Al-Feejeh, Baseemeh and Der Muqren.
Assad’s regime also used today MIG 29 for the first time in Qalamon in addition to the helicopters which threw today many of explosive barrels on Ras Al-Muaarra, Zabadani, Efreh and Flaitah. a car bomb exploded in Al-Tal too.  

http://www.youtube.com/watch?v=DGVsaBfrb1g  Ras Al-Muaarra

http://www.youtube.com/watch?v=E2_AGJqUSY8  Zabadani
http://www.youtube.com/watch?v=tDAfICE9kjs  Zabadani

http://www.youtube.com/watch?v=tDAfICE9kjs
Hamza b Abdulmuttalib Taburları Harsh Bloudan'daki şebbiha noktalarını vurdu. Burası Zabadani'nin doğusunda. / Hamzeh Ben Abdul Mutaleb Battalions shelled with mortars Assad’s gatherings in Harsh Bloudan military point in the eastern mountain of Zabadani.


DARAA

Vurulan bir rejim tankı daha. / Another regime tank hit. 27.03
http://www.youtube.com/watch?v=7Gc1QNz2qnQ

Mücahitler Nawa'da rejim güçlerini hedef alıyor. / Targeting regime forces in Nawa.
http://www.youtube.com/watch?v=5N300DmB7hU




27 Mart 2014 Perşembe

27 March




LAZKİYE

Enfal operasyonu kapsamında Nabein'de öldürülen rejim güçleri. / Regime forces killed in Nab’ein in AL Anfal Battle.
http://www.youtube.com/watch?v=JafAmTJEVqo

Bölgedeki son kazanımların haritada gösterilmiş hali.  / Last achievements in the region on map.



Esad ailesinden bir kişi daha öldürüldü. Hafız Munzer el Esad Baseet'in bombalanması sırasında öldürüldü. / Another from Assad family killed – Hafez Monzer Al Assad – “حافظ منذر اﻷسد” during the shelling of البسيط Baseet by mujahideen.


ŞAM

Qadam'da öldürülen rejim askerleri. / Regime soldiers killed in Qadam.










HALEP

Kent kırsalında mücahitler Gvozdika ile şebbihaların bulunduğu bir binayı vuruyor. / Mujahideen hit a building with shabbihas with Gvozdika in city countryside.
http://www.youtube.com/watch?v=Q_YzlVsFcjo

HAMA

Vurulan bir rejim tankı. / A regime tank hit.
http://www.youtube.com/watch?v=7Gc1QNz2qnQ

Morek'ten görüntüler. / Scenes from Morek.
http://www.youtube.com/watch?v=ojAGIyEFVu8

26 Mart 2014 Çarşamba

Cumhuriyetin İlk Kadın Yargıcı - Gündüz Akgül

Sevgili Dostlar,
Ülkenin gündemi nedeniyle hepimiz sıkıntılı günler geçirmekteyiz.
Sizlerle paylaşmaya karar verdiğim bu öykü, gözyaşlarınızın dökülmesine neden olabilir.
Ama eminim ki öyküyü okuyunca, hepiniz ah nerde o günler diyeceksiniz.
Ben defalarca okudum. Her okuyuşta aynı duyguları yaşadım.
Nurlar içinde yat Adalet Yargıç….

26.03.2014
Gündüz AKGÜL
Emekli Cumhuriyet Savcı

Cumhuriyetin İlk Kadın Yargıcı
.....kalktı. Sabah ezanının insan ruhuna huzur veren sesi oda içinde yankılanıyordu. 88 yaşından beklenmeyecek bir çeviklikle pencereye doğru yöneldi. Pencereyi açınca  odaya ezan sesi ile birlikte baharın güzel kokusu ve kuş cıvıltıları doluştu. Penceresinden gözüken Kurtuluş Parkına bakarak yaşlı ciğerlerini sabahın ılık esintisi ile doldurdu.  Abdestini aldı, sabah namazını kıldı. Mutfağa yöneldi. Çayla birlikte bir iki lokma bir şeyler atıştırdı. Oturma odasına yöneldi. Eski bir fiskos masasının yanındaki koltuğuna ilişti. Masanın üstü çerçeveler ile doluydu. Bir tanesine uzandı, camının üzerinde titreyen parmaklarını dolaştırdı. Çerçevenin içindeki fotoğrafta İstiklal madalyalı kara yağız bir adamla, makyajsız olmasına rağmen güzelliği göz alan bir kadın birbirlerine bakarak gülümsüyorlardı. Yaşlı kadın "Günaydın Anne, Günaydın Baba" dedi. Usulca yerine koyduğu çerçeveye bir bakış daha attıktan sonra başka bir çerçeveyi eline aldı. Bu siyah beyaz fotoğrafta da subay üniformalı bir adamla bir gelin yan yana duruyorlardı. Yaşlı kadın çerçeveyi titreyen dudaklarla öptü. "Günaydın Kocacığım" dedi. Kadın bu çerçeveyi de bıraktıktan sonra üçüncü ve son çerçeveye uzandı. Artık gözlerinden yaş damlıyordu. Fotoğraftaki biri erkek diğeri kız çocuklara bakıp "Günaydın
Evlatlarım" dedi. Tüm çerçevelere kısaca göz atıp "Sizleri, hepinizi çok özledim" dedi. Gözlerinde biriken yaşları sildi. Artık ağlamak
için bile yaşlı hissediyordu kendini. Ağır ağır doğrulduğu koltuğundan eski telefonuna doğru yöneldi. Ağır ağır numaraları çevirdi. Karşısına çıkan adama "Bir taksi istiyorum" dedi ve adresi verdi. Kapısını kilitleyip, apartman merdivenlerine yöneldi. Yıllarca çekmediği zorluk kalmamıştı ama şimdi bu merdivenler hayatının en büyük engeli olmuştu. Ağır ve dikkatli bir biçimde iniyordu. Sabırsızlanan taksi şoförünün çaldığı korna sokağı inletiyordu. "Patlama be adam" dedi. Nihayet taksiye binebildi.
—Teyze hoş geldin" dedi 25–30 yaşlarındaki şoför. "Nereye gidiyoruz?" Kadın kısa bir sessizliğin sonunda
-"Tüm bir gün beni taşır mısın?" diye sordu. "Sana 500 lira veririm."  Adam küçümser bir gülümseme ile
- "Mal sahibi benden her gün 500 lira istiyor teyze" dedi.
 Kadın gülümsedi
 "O zaman sana 650 lira vereceğim ne dersin?"
 -"Kurtarmaz ama senin güzel hatırını kırmayayım. İlk önce nereye gideceğiz?"
 -"Anıtkabir'e"
 -"Anıtkabir'e mi?
 -"Evet"
 -"Tamam teyzeciğim"
 -"Yaş kaç teyzeciğim?"
 -"Seksen sekiz"
 -"Maşallah Allah uzun ömür versin teyzeciğim"
 -"Allah sağlıklı mutlu ömür versin oğlum"
 -"Haklısın teyzecim"

Taksi Anıtkabir'in kapısına gelmişti. Şoför
-"Teyzeciğim geldik" dedi. Dalgın görünen kadın
-"Evladım burada yardımına ihtiyacım var" dedi. "Benimle gel" Adam şaşırmıştı.
-"Tabii teyze" dedi. Kuşkulu gözlerle "Bizi buraya alırlar mı?" diye sordu.
 O ana kadar dalgın ve yorgun görünen kadın, bir anda irkildi. Gözlerinden ateş fışkırarak "Ne demek almamak? Sen daha önce hiç gelmedin mi buraya?" dedi
- "Hayır"
 -"Kaç yıldır Ankara'da yaşıyorsun?"
 -"Ben Ankaralıyım teyze. Doğma büyüme"
 -"Ee o zaman"
 -"Ne bileyim bir kez okulla gelmiştik bayramda. Bayram olmayınca burası kapalı sanıyordum ben"

Kadın sinirli bir şekilde kafa salladı. Şoför utanmıştı. Mozoleye çıkan  mermer merdivenlere kadar konuşmadılar. Merdivenlere
geldiklerinde Şoför kuşkulu bir şekilde
 -"Nasıl çıkacaksın Teyze?" diye sordu.
 -"Her ay nasıl çıkıyorsam öyle"
 -"Her ay geliyor musun?"
 -"Evet"

Uzun bir uğraşla merdivenleri çıktılar. Mozoleye doğru ağır ağır ilerlediler. İçerisi çok serindi. Şoför büyük bir azimle yürümeye çalışan kadının koluna girmişti. Kadının nefes alışları sıklaşmıştı. Nihayet mozolenin önüne geldiler. Kadın şoförün kolundan ani bir hareketle kurtuldu. Çantasını açtı. Tek bir karanfil çıkardı. Mozoleye doğru ilerledi. Çiçeği mozoleye koydu.  Şoför şaşkınlıkla
olayı seyrederken kadının ağzından şu sözlerin döküldüğünü fark etti. "Hayatım boyunca sana verdiğim sözü tutmak için çalıştım" Ağır ağır geriye çekilen kadın ellerini açıp Fatiha okumaya başladı. Şoför kısa bir şaşkınlığın ardından ona katıldı. Kadın bir anlık suskunluktan sonra "Hadi gidelim" dedi.

Geldiklerinden çok daha ağır bir şekilde arabaya döndüler. Şoför kadının durumundan endişelenmeye başlamıştı.
-"Yoruldun mu Teyze" dedi. Kadın sustu. Bir süre suskunluktan sonra
-"Evet hem de çok yoruldum" diye cevapladı.
 -"Nereye gidiyoruz?"
 -"Bankaya"
 Şoför  arabasındaki kadının herhangi biri olmadığını anlamıştı. Bu yaşlı kadının Atatürk'e verdiği söz ne olabilirdi? En sonunda
dayanamadı.
 -"Teyzeciğim bir şey sorabilir miyim?"
 -"Sor bakalım evladım"
 -"Anıtkabir'de Atatürk'e bir söz verdiğinizi söylemiştiniz. O söz nedir?"
 -"Uzun hikâye evladım"
 -"Olsun be teyze anlat ne olur"
 -"Ben lisedeyken bizim okulumuza gelmişti Atatürk. Beni de ona çiçek vermek için seçmişlerdi. Çiçeği verdiğimde bana ismimi sordu. Bende "Adalet" dedim. Bunun üzerine "Ne güzel ismin varmış" dedi. "Okulu bitirince ne olacaksın" dedi bana. Hemşire dedim. Oda "Güzel meslek ama bence sen Hâkim ol ismine çok yakışır" dedi. Ben kadından hâkim olmaz ki dedim. Kaşlarını çattı, "Sen istedikten sonra olur. Senden söz istiyorum hâkim olacaksın" dedi ."
 -"Sen ne dedin peki?"
 -"Mustafa Kemal emretmiş ne denir? Söz verdim."
 -"Peki, olabildin mi Adalet Teyze?"
 -"Evet, ben Cumhuriyetin ilk kadın hâkimlerindenim."
 -"Vay be. Sende ne hikâye varmış Adalet Teyze"
 -"Herkesin bir hikâyesi vardır evladım. Herkesin hikâyesi de kendine göre değerlidir. Eğer insanların hikâyelerini bilip anlayabilirsen insanlara daha anlayışlı davranabilirsin"
 -"Haklısın Adalet Teyze. Bu bankamı gelmek istediğin"
 -"Evet"
 -"Yardım edeyim mi? Bende geleyim mi?"
 -"Hayır. Sen burada bekle lütfen. Bu arada adın neydi evladım"
 -"Osman teyzeciğim"
 -"Tamam Osman. Beni 45 dakika kadar sonra buradan al olur mu?"
 -"Tamam, teyzeciğim"

Adalet hanım bankadan içeri girdi. Osman öğlen saatinin geldiğini fark edip yemeğe gitti. Yemek boyunca Adalet hanımı düşündü. "Kim bilir neler yaşamış, neler görmüştür" diye düşündü. Tam vaktinde bankanın önündeydi. Adalet hanım 15 dakikalık gecikme ile geldi.
 -"Hoş geldin Hâkim Teyze"
 -"Çok uzun zamandır bana Hâkim denmemişti."
 -"Hoşuna gitmediyse söylemeyeyim?"
 -"Yok, aksine hoşuma gitti. Sağ ol"
 -"Nereye gidiyoruz?"
 -"Seyranbağları’na"
 -"Tabii"
 -"Hâkim Teyze çok yer gezmişsindir sen"
 -"Tüm Anadolu'yu karış karış gezdik rahmetli kocamla"
 -"Ne iş  yapardı amca?"
 -"Subaydı."
 -"Ne zaman vefat etti?"
 -"1952'de"
 -"Çok olmuş. Gençmiş"
 -"Kore savaşında şehit oldu."
 -"Allah rahmet eylesin Hâkim teyze"
 -' Sağ ol'
 -"Seyranbağları'na geldik nereye gideceğiz?"
 -"Sağa sap. İkinci binanın önünde dur."
 -"Tamam. Buyur Hâkim Teyze. Geleyim mi ben"
 -"Yok bekle burada"

Osman beklemeye başladı. Bir ara merak etti. Binanın uzaktan görünen levhasına baktı. "Seyranbağları Kız Yetiştirme Yurdu" yazısını okudu. Anlam veremedi. "Bu kadın burada ne yapar ki?" diye düşündü.

Yarım saat sonra Adalet Hanım göründü. Yanında orta yaşlı kibar bir hanım vardı. Adalet hanımı arabaya ağır ağır bindirdi. Kadın "Adalet Hanım size ne kadar teşekkür etsek azdır. Her zaman yanımızdasınız. Kızlarda sizi çok seviyor. Ne olur arayı çok uzatmayın. Yine gelin" dedi. Adalet hanım, buğulu gözlerle "İnşallah. Kızlara selamımı söyleyin. Bende onları çok seviyorum. Onlara iyi bakın" dedi.

Araba hareket etti.
 -"Nereye Hâkim Teyze?"
 -"Hemen iki sokak öteye"

Osman iki sokak ötede bu sefer başka bir binanın önüne park etti. Bu binada da "Ankara Seyranbağları Huzurevi" yazıyordu.
 -"Bekle beni"
 -"Tabii Hâkim Teyze"

Yine 1 saate yakın bir bekleyişin sonunda bu sefer etrafında bir çok yaşlı kadın ve adamla çıkageldi Adalet Hanım. Sarılıp öpüştükten sonra oradan ayrıldılar. Osman dikiz aynasından Adalet Hanım'ın gözlerinden akan yaşları fark etti.
 -"İyi misin Hâkim Teyze"
 -"İyiyim Osman. Eski dostları görünce insan bir hoş oluyor"
 -"Nereye gidiyoruz?"
 -"Cebeci Asri Mezarlığına"
 -"Tamam"
 -"Teyze nerelisin sen?"
 -"Aydın Sökeliyim. Babam orada pamuk ekerdi. Annem ev hanımıydı. Sonra Kurtuluş Savaşı oldu. Babam savaşa gitti. Söke işgal oldu. Biz dağlara kaçtık annemle. Saklandık dağ köylerinde. Savaş bitince Söke'ye döndük. Allah'a Şükür Babamda sağ salim döndü savaştan."
 -"Sonra ne oldu?"
 -"Liseye Aydın'a gönderdi babam. Orada Atatürk'le karşılaştım. Sözümü tutmak için İstanbul'a gittim. Hukuk fakültesine girdim. Orada rahmetli eşimle karşılaştım. O Harbiye'de okuyordu o zaman. Mezun olunca evlendik.."
 -"Çocuğunuz var mı?"
 -"Bir kızım bir oğlum vardı."
 -"Neredeler şimdi?"
 -"Oğlum dışişlerinde çalışıyordu."
 -"Ne güzel"
 -"1978'de Fransa'da  Ermeniler öldürdüler."
 -"Üzüldüm Hâkim Teyze. Başın sağ olsun. O da babası gibi şehit oldu yani"
 -"Evet. Şehit babanın şehit oğlu. Allah kimseye evlat acısı vermesin."
 -"Âmin. Ya kızın?"
 -"O eşi ve çocukları ile İzmit'te yaşıyordu. Öğretmendi. 1999'da depremde hepsi vefat ettiler."
 -"Allah rahmet eylesin. Boş boğazlığımla üzdüm seni Hâkim Teyze kusura bakma"
 -"Sanki sormasan aklımdan çıkıyorlar mı evladım. Sen üzülme sağ ol"
 -"Geldik Teyze"
 -"Tamam evladım. Al işte paran artık gidebilirsin."
 -"Hâkim teyze buradan nasıl döneceksin? Ben seni bekleyeyim eve bırakayım."
 -"Yok, beni alacaklar buradan"
 -"Hâkim Teyze bu para fazla. Kusura bakma ben sana yalan söyledim. Taksinin sahibi benden 350 lira bekliyor. Affet beni. 350 'yi  ona veririm. Gerisi kalsın. Bende para istemem. Bugün senden aldığım hayat dersinin parasal karşılığı yok zaten."
 -"Çocukların var mı?"
 -"İki tane ellerinden öperler." Taksinin güneşliğinden çocuklarının resimlerini çıkarıp gösterdi.
 -"Adları nedir?"
 -"Kemal ve Ayşe"
 -"Oğlumun adı da Kemaldi."
 -Sessizliğin ardından Osman'ın elindeki parayı ittirdi Adalet Hanım..
 -"Onlara bir şeyler al benim için. Onları okut. Ama yalansız, dolansız, çok çalışarak helal lokma ile büyüt ve okut. Atatürk'ün bana yaptığı gibi içlerindeki gücü fark etmelerini sağla. Bir de vatanını, milletini sevmelerini öğütle onlara."

Osman Adalet Hanımın ellerine sarılıp öptü. Ona iyi evlatlar yetiştireceğine söz verdi. Adalet hanım mezarlığın kapısından ağır ağır içeri girerken; Osman yaşlı gözlerle onu izliyordu. Hayatının en büyük dersini kendisi küçücük, yüreği yaşadığı acılara rağmen kocaman ve güçlü bu yaşlı kadından almıştı. Osman arabasını mal sahibine götürmeye karar verdi. Bu gün daha fazla çalışamazdı.

Ertesi gün Ankara'da garip bir yağmur yağıyordu. Sanki gök delinmişti. Osman taksiyi mal sahibinden almış, durağa gelmişti. Çay ocağının yanında duran gazeteyi aldı. İlk sayfadaki haberlere göz gezdirdi. Siyaset doluydu gazete. Hiç anlamazdı. Sıkılıp adli
olayların yer aldığı üçüncü sayfayı açtı. Taksiciler arkadaşları ile ilgili kötü haberleri genellikle oradan alırlardı. Göz gezdirirken bir haber dikkatini çekti.


"Dün gece geç saatlerde Cebeci Asri mezarlığında bulunan cesedin Cumhuriyet tarihinin ilk Kadın Hâkimlerinden Adalet YILMAZ’A ait olduğu belirlendi. Adalet YILMAZ’IN bulunduğu yerdeki mezarların eşine ve oğluna ait olduğu belirlendi. YILMAZ vefat ettiği gün
bankadaki tüm parasını çektiği, bu parayı ikiye bölerek Seyranbağları'ndaki bir kız yetiştirme yurdu ile bir huzurevine bağışladığı belirlendi. Polis, Adalet YILMAZ’IN mezarlığa ölmek için gittiğini düşünüyor."

Osman bir anda sarsıldı. Gözyaşlarına engel olamıyordu. Taksici arkadaşları hiçbir şey anlamadılar. Bir daha da hiç anlatmadı Osman bu yaşadıklarını. Herkesin tek bildiği Osman'ın bardaktan boşanırcasına yağan yağmur altında "Gökler bile sana ağlıyor" diyerek ağladığı.
(NOT: Bu Öykü, Sayın Nuriye ÖZDİNÇER tarafından gönderilmiştir.)

26 March




Gıda ve ilaç yokluğu sebebiyle hayatını kaybeden küçük Lana İsa. / Child Lana Issa martyred due to the lack of food and medicine.


https://www.youtube.com/watch?v=w_oVg0JzkBg#t=22
Anadan'da varil bombardımanından kurtulan çocuklar.
Small children caught up in the destruction after a barrel bomb attack on Anadan in western Aleppo province




LAZKİYE

Bölgedeki yeni kazanımlar şunlardır. / New gains in the region.

  • Kasab town / Kassab
  • http://wikimapia.org/#lang=tr&lat=35.918041&lon=35.972843&z=14&m=b&search=kesab
  • Kasab border crossing / Kassab sınır kapısı
  • Al Sakhra area / Al Sakhra bölgesi
  • Al Nab’ein
  • http://wikimapia.org/#lang=tr&lat=35.907127&lon=35.967479&z=15&m=b&search=kesab
  • Al Samra village / köyü
  • http://wikimapia.org/#lang=tr&lat=35.918041&lon=35.972843&z=14&m=b&search=kesab
  • Al Nisr Mountains / Al Nisr dağları
  • Tower 45 45.Gözlem Karakolu
  • http://wikimapia.org/#lang=tr&lat=35.846274&lon=35.969925&z=15&m=b&search=kesab
  • Nab’e AL Mur
  • Kherbet Salass (not confirmed yet / henüz tam doğrulanmadı)

  • Rejim güçlerinin Beit Awan'a sızma girişimleri püskürtüldü. / Regime tried to infiltrate from Beit Awan in Jabal Al Turkmen and were repelled.

    Enfal operasyonunun planlayıcısı olduğu iddia edilen çeçen mücahit Fahd el Qasım'ın şehit edildiği haberleri yalanlandı. Dünkü 45. Gözlem Karakolu videosu aşağıdadır. / Fahd al-Qasim was not killed but remains alive and well. Here he is at Tower 45 in Lattakia yesterday. He is a Chechen fighter who some think is the mastermind of the al Anfal battle plan.
    http://www.youtube.com/watch?v=n8AWjNbIYOk


    Enfal operasyonu çatışmalarından. / From clashes in Al Anfal operation.
    http://www.youtube.com/watch?v=XHQppIUljhU
    http://www.youtube.com/watch?v=9t3GnXx0fIU 45.Karakol çatışmalarından / From clashes in 45th tower

    Mücahitler şiddetli çatışmalar sonunda Nab'in köyünü ele geçirdi. / Mujahideen seized Nab’in village completely after fierce clashes with regime forces.

    Yenişafak'ın haberi.
    http://yenisafak.com.tr/dunya-haber/turkmen-komutan-olduruldu-26.03.2014-629786

    El Cezire'nin bir haberine göre Qastal Maaf'ta çatışmalar sürüyor. Mücahitler rejimin buralara diğer bölgeleri rahatlatacak şekilde kuvvet kaydırmak zorunda kalacağını düşünüyor. / Wednesday's fighting for the town of Qastal Maaf comes after rebels in recent days seized the Kassab town and border crossing with Turkey, as well as a small strip of the coast nearby _ their first access to the sea since the Syrian conflicted erupted three years ago.
    http://live.aljazeera.com/Event/Syria_Live_Blog/110758271
    An activist in Latakia who only identified himself as Mohammed, fearing for his safety, says rebels hope that seizing Qastal Maaf will draw more Syrian soldiers to the area, relieving some pressure on rebels routed elsewhere.

    Mücahitler Esadın memleketi Qardaha'yı Grad füzeleriyle vuruyor. / Mujahideen hit hometown of ASSad with Grad missiles.
    https://www.youtube.com/watch?v=15tiHZrk2r0

    Alınan haberlere göre mücahitler Tuğg.İmad İsmail ve 7 Ulusal Savunma Gücü milisini Kassab'daki çatışmalarda öldürdü. /According to news received mujahideen killed Brigadier “Emad Ismael” and 7 of NDF at Kassab outskirts in Lattakia Rif.

    45.Nolu Gözlem karakolundan El Cezire'nin haberi. Rejimin burayı gerialdığına dair haberler de var ama tam doğrulanmadı.  / AJA report from Tower 45 in Lattakia province showing rebel tank and BMP, plus plenty of destruction. It has been reported that the regime retook the position today.
    https://www.youtube.com/watch?v=TkqcQF130Ww#t=16

    İDLİB

    Büyük bir rejim konvoyu Qiyaset kontrol noktasına(Eriha'nın 7,5 km. batısında) ulaştı ve geceleri yol alarak Lazkiye kırsalına ilerliyor. / Huge military convoy reaches Qiyasat checkpoint on highway to Latakia (7.5kms west of Ariha)  trying to move to coast in night.
    http://wikimapia.org/#lang=tr&lat=35.782669&lon=36.535011&z=15&m=b

    Mücahitler Eriha-Lazkiye karayolu üzerinde Lazkiye'ye ilerleyen rejim konvoyuna saldırdı. / ‎Idlib‬ Revolutionaries launched arbitrator ambush on Ariha_Lattakia highway for  Assad forces convoy heading towards Lattakia.
    http://www.youtube.com/watch?v=eKcYhowUjGk&feature=youtu.be
    http://www.youtube.com/watch?v=-Ohm-EMwp3I&feature=youtu.be
    http://www.youtube.com/watch?v=9F0O-9qMRuQ&feature=youtu.be


    HALEP

    Muhalif güçler Jamiyat Al Zahra yakınındaki el Cezire bölgesini vuruyor. / Opposition forces shelling AL Jazira area near Jam’iyat AL Zahra.
    http://www.youtube.com/watch?v=juTecSU4x6Y
    http://www.youtube.com/watch?v=l1ZhWQPqd1o

    Liwal el Haqq Zara santralini Grad füzeleriyle vuruyor. / IF – Liwa AL Haq targets AL Zara station with Grad missiles.
    http://www.youtube.com/watch?v=7c7Pm4IhmjA

    Anadan'da yıkımın boyutları. / Scale of destruction in Anadan.
    https://www.youtube.com/watch?v=QGB_FPbmcJY
    https://www.youtube.com/watch?v=FcMzFH12rG0

    ŞAM

    Şam'dan rejim gözüyle. / With regime eyes from the city.
    http://www.youtube.com/watch?v=MKxZl9UCixg
    http://www.youtube.com/watch?v=rcaD6R-kOEU

    Nusret Cephesi Qadam'da bir binayı havaya uçuruyor. /  Video of JAN featuring the blast of a building in AL Qadam.
    http://www.youtube.com/watch?v=uJU0SZzxS_0

    Doğu Ghouta'da mücahitler bu sabah yaptıkları açıklamayla Meliha'da rejim güçlerini püskürttüklerini bildirdiler. Burası başkentin 12km doğusunda yer alıyor ve Şam'ı havaalanına bağlayan yolu görüyor. Yaklaşık birbuçuk yıldır bölgede şiddetli çatışmalar sürüyor. Mücahitler Tamico kontrol noktası(ki burayı da geçen yıl sonuna doğru ele geçirmişlerdi) ile Nour kontrol noktası arasında bulunan 4 noktayı ele geçirdiklerini bildirdi. Ki bu kontrol noktası bölgedeki en büyük kontrol noktası. /  Rebel fighters claimed new gains in the 18-month-old battle for the Damascus suburbs of Eastern Ghouta early Wednesday, with the Islamic Union for Soldiers of the Levant claiming to have expelled regime forces from areas in and around the heavily contested village of Mleiha, which lies just 12 km east of the Syrian capital and overlooks the road connecting Damascus with the Damascus international airport. Mleiha has been heavily contested for nearly 18 months, with rebels making slow advances toward the Syrian capital. Rebels say they have captured four positions between the Tamico checkpoint—which rebels captured late last year—and the Nour checkpoint, which lies between Mleiha and the Syrian capital and is considered the largest security checkpoint in the area. Pro-regime Damascus al-Aan, meanwhile, reported that Syrian warplanes had targeted areas held by “terrorists” around Mleiha Tuesday.

    607p to 920p rmn

    25 Mart 2014 Salı

    Gündüz Akgül: Demokrasi Savında Olanlara…

    Gündüz Akgül: Demokrasi Savında Olanlara…
    Milli Görüş düşüncesinde ki siyasal İslamcı akım, 26 Ocak 1970'te kurduğu Milli Nizam Partisi (MNP) ile siyaset sahnesinde yer aldı.
    MNP’si, Anayasa Mahkemesi tarafından “laikliğe aykırı eylemlerin odağı olduğu” gerekçesi ile kapatılınca, yerini alan Milli Selamet Partisi de 1980 yılında yapılan faşist askeri darbe sonunda kapatıldı.
    Sonrasında kurulan (Refah, Fazilet) partilerde ayni gerekçe ile Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılınca, hala siyaset sahnesinde olan Saadet Partisi’nin kuruluşu ile kendilerini yenilikçi diye nitelendiren ve Milli Görüş Gömleğini çıkarttıklarını, “Geliştik, gelişerek değiştik”  savında bulunanlar partiden ayrılarak, ülkeyi demokrasi rayından saptıran ve 12 yıldır iktidarda bulunan AKP’yi kurdular.
    Zaman içinde, gelişerek değiştiklerinin aksine hiç değişmediklerini kanıtladılar. Zira partileri de ayni gerekçe ile kapatılmaktan kıl payı kurtuldu.
    Siyasal İslam’ın demokrasiyi ve laik rejimi asla içselleştirmeyeceğini bilenler, MNP’sinin kuruluşundan beri öncelikle seçim dönemlerinde olmak üzere her platformda, bu düşüncenin demokrasi için tehlike oluşturduğunu anlatmaya çalışıyorlar.
    Ne yazık ki yıllarca bu tehlike tam olarak anlatılamamış veya yurttaşlar anlatılanlara kulak asmamış olacak ki her seçimde AKP oylarını arttırarak iktidarını devam ettirmiştir.
    Bu yazıda, artık yurttaşlara anlatılacak bir sözümün olmadığını kabul ederek, daha fazla demokrasi,   daha fazla özgürlük isteğinde bulunan ve kendilerini aydın olarak tanımlayanlara birkaç sözüm var.
    Öncelikle, 2010 yılında yapılan halk oylamasında Anayasa değişikliğinde, iki metre ötesini görmeyip “Yetmez ama evet” diyerek halkoylamasında evet çıkmasını sağlayanlara seslenmek istiyorum.
    O değişiklikle, Anayasa Mahkemesi (AM) ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun (HSYK) yeniden yapılandırılmasını sağladınız, yeniden yapılandırılan HSYK’nun yaptığı atamalarla Yargıtay ve Danıştay’ın da yeniden yapılandırılmasıyla,  Yargı erkini Anayasadaki güçler ilkesine aykırı olarak yürütmenin emrine sokulmayı sağladınız.
    Sözde aydınlar, umarım aklınız başınıza gelmiş ve bu yerel seçimde hatanızın diyetini ödeyerek, samimi olarak daha fazla demokrasi, daha fazla özgürlük diyen siyasi partide, açıkçası CHP’de toplanarak, demokrasinin katledilmesini önlersiniz.
    Sonrada, kendilerini sol ve demokrat olarak taktim eden tabela partilerine seslenmek istiyorum.
    Eyyyy;
    İP, DSP, TKP, ÖDP ve EMEP, hiç birinizin %2 dolayında tabanı olmadığı halde, seçim propagandanızda CHP’ye yüklenmekle AKP’nin ekmeğine yağ sürdüğünüzün farkında mısınız?  Alacağınız her oyun seçim sistemi nedeniyle AKP hesabına yazılacağını ne zaman anlayacaksınız.
    Siyasi parti olarak seçime girmeniz Anayasal hakkınız olmakla birlikte, alacağınız her oyla “Bir bölen” olacağınızın farkında değil misiniz?
    Artık, kartvizitinizde Genel Başkan sıfatının yazılmasını arzulamak bencilliğinden vazgeçme zamanı gelmiştir. Çocuklarımızın aydın geleceği için bir çatı altında toplanmak veya istemeyerek te olsa demokrasi için, özgürlük için seçimde güç birliği oluşturmak gerekmez mi?
    Bu dediklerime kulak asmazsanız, bir daha aydın olduğunuzu, demokrasi ve özgürlük istediğinizi söylemeyin.
    Çünkü inandırıcı olamıyorsunuz.
    Benden söylemesi.

    25.03.2014
    Gündüz AKGÜL
    Emekli Cumhuriyet Savcısı

    25 March

    Şam-Hacerul Eswed: Sokakta ekmek kırıntılarını yiyen çocuklar. / Video shows children eating scraps from the street due to shortage of food in Hajar al Aswad of Damascus.


    Ceyşul İslamın SA8 Gecko sistemi ile ilgili hazırladığı bir derleme video / Jaish al-Islam release “promo” video for their use of the 9K33 Osa (SA-8 Gecko) surface-to-air missile system


    LAZKİYE

    45.Gözlem Karakolunda ele geçirilen ganimetlerden. / From the spoils seized in 45th observation point.
    https://www.youtube.com/watch?v=-IHebMUzzp8

    Halep Hamdaniya'dan yola çıkan 5 otobüs dolusu 190 şebbiha Jamil ALHawi komutasında Lazkiye kırsalına ilerliyor. / A convoy of 5 buses transporting 190 NDF headed by the shabbih “Jamil ALHawi” and 7 machine guns carriers, are heading to Lattakia Rif.

    Ali Kayalı'nın Mukaveme Suriye örgütüne ait ele geçirilen araç / Captured car from Mihraç Ural/Ali Kayyali’ Popular Front for Liberation of Iskandarun militia.
    https://www.youtube.com/watch?v=Zqg6Ka16B9o

    Rejim güçleri 45.Gözlem Karakolunu geri aldığını iddia ediyor. / Regime is claiming to have recaptured 45th observation point.

    Kassab ve Samra'nın pozisyonlarını güzel bir şekilde gösteren çalışma. / A nice work showing positions of Kassab and samra.
    Yeşil çizgi: Türkiye sınırı
    Yukarıdaki beyaz yazı: Kasab
    Vadideki beyaz yazı: Samra
    Sarı çizgiler: Bölgeye ulaşılabilecek yegane yollar.
    Kırmızı çizgi: Yüksek dağlık alan.

    White name up : Kassabe town
    White name between the two lines : Samra
    Green line : the turkish border
    Red line : mountains impossible
    There are only two roads to reach Samra
    yellow arrow straight line : the road to Kassab
    yellow arrow curved line : Tab’een road


    https://www.youtube.com/watch?v=Ap3L9JEj--s
    Şiddetli çatışmalardan / From intense clashes

    Türkiye sınırına 1 km. / 1kms. to Turkish border.
    https://www.youtube.com/watch?v=QmpHgePpm9g
     

    Kasab yakınlarında rejim güçleriyle mücahitler arasında şiddetli çatışmalar olduğunu belirten video. Muhtemelen güncel videoların bir derlemesi. / Video claiming to show heavy clashes between müjahideen and regime forces. Possbily a compilation of recent videos.
    https://www.youtube.com/watch?v=4C9opvIZctA

    Samra'yı ele geçiren mücahitlerin yüzme keyfi. / Mujahideen swim after liberating Samra.
    https://www.youtube.com/watch?v=GU_ZSBTj1eA
    https://www.youtube.com/watch?v=dxhQOYEw2lg
    https://www.youtube.com/watch?v=lmZwCS92Fl8   Mücahitler Samra'da / Mujahideen  in Samra.

    Mücahitler 45.Gözlem Karakolunu ele geçirdi. / Mujahideen captured Observation Tower 45.
    https://www.youtube.com/watch?v=9vmtOjz_al0
    https://www.youtube.com/watch?v=31_SiPtf6xI
    http://wikimapia.org/#lang=en&lat=35.846570&lon=35.971384&z=16&m=b&search=dawaya

    Kasab'ın yüksek noktalarında konuşlanan mücahitlere ait tank. / Mujahideen tank on a high point of Kasab.
    https://www.youtube.com/watch?v=89RpTDZxBa8


    45. gözlem noktasının komutanı Albay Ghanoon öldürüldü. / Pro Assad FB confirms death of colonel Ghanoon head of watchtower 45 in Lattakia.
    https://m.facebook.com/story.php?story_fbid=722304407790466&id=280460588641519

    HALEP

    Mücahitler Askeri araştırma Merkezini Grad füzeleriyle vuruyor. Burası mücahitlerin bir sonraki hedefi. / Mujahideen shelling Military Research Center with Grad missiles. It is the next target for mujahideen in Aleppo.
    https://www.youtube.com/watch?v=TZeJkuRplgg
    http://wikimapia.org/#lang=tr&lat=36.203144&lon=37.070382&z=16&m=b


    Al Bab'da varil bombardımanı sonrası cesetlerin çıkarılması. / Al Bab, TNT barrels, pulling out bodies from under the rubble.
    https://www.youtube.com/watch?v=ttBsawhN-7c

    QUNEİTRA

    Dawaya ve Hajja'da çatışmalar sürüyor. / Clashes continue in Dawaya and Hajja.
    https://www.youtube.com/watch?v=zYCRy2LciIQ

    Al Dawaya'daki çatışmalardan. / From clashes in Al Dawaya.
    https://www.youtube.com/watch?v=9pKpeSPaZ60

    Dawaya'da vurulan bir rejim tankı. / A regime tank hit in al Dawaya.
    https://www.youtube.com/watch?v=GELpWgRolZM


    HUMUS

    Al Msharfe'den görüntüler / Footage from al Msharfe.
    https://www.youtube.com/watch?v=zig8W8LyMp8
    https://www.youtube.com/watch?v=PplsQCD6rWU