Facebook

7 Ocak 2014 Salı

ÜLKEMİZİ KORUYAN MANEVİ KALKAN

Gaybi Haberler bloğumuzda 3 Ocak 2014 Cuma günü yayınlanan “Türkiye’de Büyük Harbe Dönüşecek Olan Hareket” başlıklı yazımızda “Bediüzzaman İslam aleminin en büyük hasareti olan İkinci dünya savaşından kurtulmasının sebebini Kur’andan gelen iman ve salih ameller olarak görmüştür. Bu nedenle eğer ülkemiz bir dış saldırıya uğrayacaksa, zorunlu olarak savaş musibetini defedecek manevi kuvvetin zayıflamış olması gerekmektedir. Ülkemiz – eğer başarıya ulaşsaydı ertesi gün ezan okunmayacaktı- denilen bir duruma düşerse; o zaman ülkemizi savaş ve her türlü belalardan koruyan manevi kalkan olmayacak demektir.” demiştik.
Bu yazı 2013 yılı Mart ayında daha sonra Gezi olaylarındaki marjinal sol grupların ortalığı yakıp yıkıp talan etmeleriyle görüldüğü gibi yeni bir 28 Şubat sürecinin mevcut hükümeti devireceği ve ardından dindarlara baskılar uygulayacak bir dönemin gelebileceğini öngörüyordu.  
Gezi olayları geldi geçti ve planlandığı gibi hükümeti deviremedi. Ancak küresel planlayıcıların komploları devam etti.
Hükümetin dershaneler konusunda dönüşüm projesi özellikle cemaat medyası tarafından büyük bir reaksiyonla karşılandı. Bu hareket cemaate taban sağlayan dershaneleri kapatarak cemaati bitirme operasyonu olarak algılandı.
Dershanelerin dönüşüm projesinin iki yıl için ertelenmesi üzerine cemaat ve iktidar arasında sulh sağlanmış olduğu sanılsa da ardından 17 Aralık olayı patladı. 17 Aralık 2013 günü bir kısım savcılar harekete geçerek içinde bakanların oğullarının da bulunduğu bir grup işadamını rüşvet ve yolsuzluk iddialarıyla gözaltına aldılar. Ancak ertesi gün dış basın bu olayı Gülen cemaatinin hükümetin dershaneleri kapatmak istemesine karşı bir reaksiyonu şeklinde yansıttılar. Bu olayın kamuoyunda hükümet ve cemaat kavgası olduğu algısı yerleşti.17 Aralıktan bu yana özellikle emniyette çok sayıda müdür ve polisin yerleri değiştirildi.
Gülen ve yakınlarının açıklamalarına, Cemaat medyasının yayınlarına bakacak olursak hükümetin dindarlar üzerinde (yani Gülen cemaati üzerinde) büyük baskılar uygulayacağı algısı oluşturulmaktadır. Hatta Hüseyin Gülerce büyük bir fırtınanın geldiği uyarısını yapıyor. Gülerce, bu fırtınanın 6 Ocak 2014 Pazartesi)günü yada Erdoğan’ın Japonya gezisinden dönüşünden sonra başlayacak olduğunu öne sürüyor.
Bu arada Abdülkadir Selvi’nin Yeni Şafak’taki  7 Ocak 2014 tarihli yazısında “Fethullah Gülen Hocaefendi, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e hitaben, Başbakan Erdoğan'ın da okumasını talep ettiği, 'Islak imzalı' bir sulh mektubu yazdı.
22 Aralık tarihli mektupta Hocaefendi, 'zatı alinizin uzattığı eli tutarız' derken, daha mektubun mürekkebi kurumadan üç gün sonra 25 Aralık tarihinde Başbakan Erdoğan'ın oğlu Bilal Erdoğan'ı tutuklamayı amaçlayan ikinci dalga operasyonu başlatıldı.” diyor.
Eğer bu mektup bir sulh mektubu ise üç gün sonra ikinci dalga operasyonu ile Başbakanın oğlunu tutuklamaya yeltenenler kimin adına hareket ediyor?  Bu arada söz konusu mektubun Cumhurbaşkanına hitaben yazıldığını ve Başbakanın muhatap alınmamış olduğunu ayrıca hatırlatalım. Acaba cemaat içinde hareket eden, çalışmalarını cemaate mal eden başka bir oluşum mu var?  
Ruşen Çakır 7.1.2014 tarihli Vatan gazetesinde “Hükümetin işi neden hiç de kolay değil...” başlıklı yazısının son bölümünde:
Cumhuriyet tarihinde değişik İslami kişi, grup, cemaat ve partilerin devletin hışmına uğradığını biliyoruz. Fakat cemaat-hükümet savaşının bu tempoyla, yani şiddetlenerek devam etmesi hâlinde bir ilk yaşanabilir ve İslami bir cemaatin kolu kanadı, yine İslami iddialı bir hükümet tarafından kırılmak istenebilir. Böylesi bir durum, kısa vadede yara alan cemaatin, orta ve uzun vadedeyse ona darbe indirenlerin aleyhine olacaktır.

Fethullah Gülen’in kendisi ve izleyicileri, hükümetin ve Erdoğan’ın en çok bundan çekindiğini düşünüyor olmalılar. Ancak unuttukları bir başka husus var: Kendileri de cumhuriyet tarihinde ilk kez iktidardaki İslami iddialı bir hükümetin kolunu kanadını kırmaya yönelik peş peşe hamleler yaptılar ve daha da yapacağa benziyorlar.”  demektedir.
Başa dönersek biz küresel islamofobia süreci planlayıcılarının  seçimle işbaşına gelerek batının kontrolundan çıkma eğilimi gösteren islami demokratik hükümetleri devirerek islam ülkelerini tekrar laik baskıcı rejimlere mahkum etmek istediğini yazmıştık. Gezi olaylarını da böyle görüyorduk. Ancak bu planlarda bir tarafta batı ve onların yerli işbirlikçileri, diğer yanda ise Müslümanlar vardı.
Halbuki Cemaatin mevcut iktidara desteğini terk etmesi ve giderek hükümete karşı operasyonların cephesi haline getiren süreci öngörememiştik. Açıkçası bu durum bizim için halen hazmedilmesi zor bir konu… Henüz cemaatin nasıl olur da -halen hem dindar hem de hükümete muhalif olan- bir çok parti ve grubun aksine, doğrudan yada dolaylı, batının bu hükümeti yıkmak için kullandığı bir enstrüman haline geldiğini anlamakta güçlük çekiyorum. Bunu anlamak için öne sürdüğüm, bunun dünyadaki islamofobik süreçte yıkılmadan ayakta kalmak için başvurulan bir taktik olduğu yönündeki kabulüme rağmen anlamakta zorlanıyorum.
17 Aralık olayı  patlamadan önce bazı keşif ehlinin “Yakında cemaat darmadağınık olacak” biçimdeki sözlerini işittiğim için böyle bir operasyonda halisane hizmet edenlerin de zarar görme ihtimaline üzülüyorum.
Öyle ya da böyle bu çatışma her iki tarafa da zarar vereceği kesindir. Dindar hükümetle dindar bir hizmet cemaatinin hariçten gelen tehlikeleri bırakıp kendi içlerinde mücadele etmelerinin zararını hepimizin çekeceğini düşünüyorum.  
Bundan önceki dindarlara baskı uygulanan zamanlarda bile dindar cemaatler genellikle sabır içinde temkinle hareket etmiş, iç barışın bozulmasına prim vermemişlerdir.  
Bediüzzaman eserlerinde iki kahraman dövüşürken bir çocuk ikisini de dövebilir diyerek kuvvetin iç çatışmalarda zayıflamasıyla küçük bir kuvvetin dengeleri değiştirebileceğine işaret etmektedir.
Bu arada bir kısım medyanın hükümet ve cemaat kavgasını dikkatle izlediklerini ve bundan gizli bir memnuniyet duyduklarını gözlemliyorum. Birbirini yesinler şeklindeki sevinçlerini saklamıyorlar.
Devlete karşı kurulan komplo cezasız kalmamalıdır. Ancak kurunun yanında yaş yakılırsa her iki taraf kaybeder.  Bu yüzden adaletin terazisi iyi tutulmalıdır. Ülkemizi savaş ve her türlü belalardan koruyan manevi kalkan çatlarsa artık Allah yardımcımız olsun.
Duamız devletimizin ebed müddet beka ve selameti içindir. Devletimizin yanındayız.


0 yorum:

Yorum Gönder