Facebook

18 Haziran 2013 Salı

DEVLETİMİZ



Türkiye hakkında islami çevrelerde bazen dar-ül-islam, bazen de dar-ül-harb olduğu söylenegelmiştir. Bakış açısına göre herkes kendi delilleriyle birbirine taban tabana zıt görüşleri savunmuştur.

Türkiye öncelikle Osmanlı İmparatorluğunun mirasçısıdır. Osmanlı Devleti Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferinin ardından hilafeti ve kutsal emanetleri devralmıştır. Yavuz ile birlikte Osmanlı padişahları Halife unvanına haiz olmuşlardır.

Osmanlı imparatorluğu’nun sona ermesi de Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 1 Kasım 1922'de kabul ettiği "Osmanlı İmparatorluğu münkariz olduğuna dair" 308 numaralı kararname ile Saltanatın veya Padişahlığın Kaldırılması şeklinde gerçekleşmiştir.

Padişahlık ve saltanatın kaldırıldıktan sonra TBMM Abdülmecit Efendiyi halife seçmiştir. 3 Mart 1924 tarihli, "Hilafetin ilgasına ve Hanedan-ı Osmaniye'nin Türkiye Cumhuriyeti Memalik-i Hariciyesine Çıkarılmasına Dair Kanun"la hilafet kaldırılmıştır.

İlgili kanunun 1. Maddesi şöyledir: “Halife halledilmiştir. Hilafet Hükümet ve Cumhuriyet mana ve mefhumunda esasen mündemiç olduğundan Hilafet makamı mülgadır. “ 

Kanun maddesi günümüz Türkçesiyle şöyledir: “Halife görevinden alınmıştır. Halifelik, hükümet ve Cumhuriyet’in anlam ve kavramı içinde esasen mevcut bulunduğundan hilafet makamı kaldırılmıştır.”

Kanun maddesini incelediğimizde anladıklarımızı yazıyoruz:

Halife hal edilmiştir yani görevinden alınmıştır. Abdülmecid Efendi halifelik makamından alınmıştır. Bu durumda Halifelik makamı boşalmış oluyor. Ancak kanunun ikinci cümlesinde: “Hilafet Hükümet ve Cumhuriyetin mana ve mefhumunda esasen mündemiç olduğundan” yani Halifeliğin Hükümet ve Cumhuriyetin anlam ve kavramı içinde esasen mevcut olduğunu kabul etmektedir.

Bu durumda aynı görev için iki tane makam olamayacağı için, devlet ayrı otorite, dini idare ayrı otorite olmaması için kanun “Hilafet makamı mülgadır” diyor. Hilafeti değil, onun bir kişi ile temsil edildiği makamı kaldırmış oluyor.

Bu durumda Alem-i İslamın başı halen bu devlettir. Hilafetin mana ve mefhumu bu cumhuriyette ve onun hükümetindedir. TBMM hilafetin verasetine sahiptir. 

Bediüzzaman eserlerinde bu devlet için daima “bu devlet-i İslamiye” tabirini kullanmıştır. Devletin kimi dine zarar uygulamalarını geçici arıza olarak nitelendirmiştir. Ona göre zaman gelecek devletin başındakiler hatayı anlayıp tamir yoluna gideceklerdir.

Bediüzzaman, Son Şahitler’de yayınlanan sohbetlerinden birinde “Şeriat incelir ama kopmaz.” Diyerek Türkiye’nin dine bağlılığının incelse de kopmadığını ifade etmiştir. Kendisi hayatının uzun yıllarını hapis ve sürgünlerde geçirdiği halde hiçbir zaman devletin başındakilere lanet okumamış ve isyan etmemiştir.  Her zaman müspet hareket etmeyi tavsiye etmiştir. Devletin başındakilere akıl, kalplerine iman versin, yeter. O vakit iş kendi kendine düzelir demiştir.

Bu nedenle bizim devletimize bakış açımız bu yöndedir. Her zaman başımızdakilerin salahı için dua ediyoruz. O halde bizim çalışma ve gayretlerimizi, ibadet, ders ve zikrimizi arttırmamız gerekiyor ki daha iyisine müstehak olalım. Biliyoruz ki biz neye layık isek Allah başımıza ona göre yöneticiler gönderecektir. Türkiye dar-ül-islam’dır. 

Gaybi Haberler

0 yorum:

Yorum Gönder