Facebook

30 Eylül 2013 Pazartesi

OSMANLI’DAN GÜNÜMÜZE DEMOKRATİKLEŞME PAKETLERİ NE ANLAMA GELİYOR?

Hükûmet 30 Eylül 2013 tarihinde bir demokratikleşme paketi açıkladı. Prensip olarak Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının hangi etnik ve dinî kökenden gelirse gelsin hepsinin bu milletin birinci sınıf vatandaşları olarak tam demokratik haklardan yararlanmada eşit olması gerektiğini savunuyorum.

Bu milletin bütün evlatları kendini kanunlar çerçevesinde tam olarak ifade edebilmelidir. Özgürlük tanımı olarak kanunlar çerçevesinde ne kendine ne de başkasına zarar vermeden davranışlarında özgür olmayı anlıyorum.

Tarihte Osmanlı imparatorluğunun son zamanlarında devlet ard arda bir çok özgürleşme ve haklar paketi açıklamıştır. Bunun alt yapısına baktığımızda bunların birer zorunluluk eseri olarak Avrupa’nın Devletimize karşı yaptığı su-i kast planlarına engel olmak ya da tehdidi erteleyebilmek adına yapıldıklarını Bediüzzaman Şualar risalesinde Tevbe suresinin işari ve cifri tefsirinde ifade etmiştir.

“Sure-i Tevbe'de: "yüridûne en yutfiû nurallahi biefvâhihim ve ye'bellahu illâ en yütimme nûrahu velev kerihel kâfirun" âyetindeki "nurallahi biefvâhihim ve ye'bellahu illâ en yütimme nûrahu"  cümlesi, kuvvetli ve letafetli münasebet-i maneviyesiyle beraber şeddeli "lâmlar" birer "lâm" ve şeddeli "mim" asıl kelimeden olduğundan iki "mim" sayılmak cihetiyle bin üçyüz yirmidört (rumi 1324 - miladi 1908) ederek,

AVRUPA ZALİMLERİ DEVLET-İ İSLÂMİYENİN NURUNU SÖNDÜRMEK NİYETİYLE MÜDHİŞ BİR SÛ'-İ KASD PLÂNI YAPTIKLARI  VE ONA KARŞI TÜRKİYE HAMİYETPERVERLERİ, HÜRRİYETİ YİRMİDÖRTTE İLÂNIYLA O PLÂNI AKÎM BIRAKMAĞA ÇALIŞTIKLARI HALDE,

MAATTEESSÜF ALTI-YEDİ SENE SONRA, HARB-İ UMUMÎ NETİCESİNDE YİNE O SÛ'-İ KASD NİYETİYLE SEVR MUAHEDESİNDE KUR'ANIN ZARARINA GAYET AĞIR ŞERAİTLE KÂFİRANE FİKİRLERİNİ YİNE İCRA ETMEK OLAN PLÂNLARINI AKÎM BIRAKMAK İÇİN TÜRK MİLLİYETPERVERLERİ CUMHURİYETİ İLÂNLA MUKABELEYE ÇALIŞTIKLARI

tarihi olan bin üçyüz yirmidörde (1908), tâ otuz dörde(1918), tâ ellidörde (1938) tam tamına tevafukla, o herc ü merc içinde Kur'anın nurunu muhafazaya çalışanlar içinde Resail-in Nur müellifi yirmidörtte (1324) ve Resail-in Nur'un mukaddematı otuzdörtte (1334) ve Resail-in Nur'un nuranî cüzleri ve fedakâr şakirdleri ellidörtte (1354) mukabeleye çalışmaları göze çarpıyor.

Hattâ hakikat-ı hali bilmeyen bir kısım ehl-i siyaseti telaşa sevk ettiler ve bu İTFA (söndürme) SÛ'-İ KASDINA KARŞI TENVİR (aydınlatma) VAZİFESİNİ tam îfa ettiklerinden bu âyetin mana-yı işarîsi cihetinde bir medar-ı nazarı olduklarına kuvvetli bir emaredir.

ŞİMDİ İSLÂMLAR İÇİNDE NUR-U KUR'ANA MUHALİF HALETLERİN EKSERİSİ, O SÛ'-İ KASDLARIN VE SEVR MUAHEDESİ GİBİ GADDARANE MUAHEDELERİN (andlaşmaların) VAHÎM NETİCELERİDİR.

Eğer şeddeli "mim" dahi şeddeli "lâmlar" gibi bir sayılsa, o vakit bin iki yüz seksen dört (1284) eder. O TARİHTE AVRUPA KÂFİRLERİ DEVLET-İ İSLÂMİYENİN NURUNU SÖNDÜRMEĞE NİYET EDEREK on sene sonra Rusları tahrik edip Rus'un doksanüç (1293/ miladi 1877) muharebe-i meş'umesiyle âlem-i İslâmın parlak nuruna muvakkat bir bulut perde ettiler.

Fakat bunda Resail-in Nur şakirdleri yerinde Mevlâna Hâlid'in (K.S.) şakirdleri o bulut zulümatını dağıttıklarından bu âyet bu cihette onların başlarına remzen parmak basıyor.

ŞİMDİ HATIRA GELDİ Kİ; EĞER ŞEDDELİ "LÂMLAR" VE "MİM" İKİŞER SAYILSA, BUNDAN BİR ASIR SONRA ZULÜMATI DAĞITACAK ZÂTLAR İSE, HAZRET-İ MEHDİ'NİN ŞAKİRDLERİ OLABİLİR..”


Özetleyecek olursak:

Avrupa kafirleri 1867 tarihlerinde Osmanlı devletinin nurunu söndürmeye niyet etmişler ve 10 sene sonra Rusları harekete geçirerek 1877-8 Türk-Rus Harbi ile islam alemine geçici bir bulut perde etmişlerdir. Bu savaşta karanlıkların defedilmesinde manevi olarak Mevlana Halid-i Bağdadî’nin müridleri görev yapmışlardır.

Avrupa zalimleri Osmanlı devletinin ışığını söndürmek için müthiş bir suikast planı yapmışlar. Osmanlı devlet adamları bu suikastı akim bırakmak için 1908 yılında Hürriyeti ilan etmişlerdir.

1914 yılında 1. Dünya savaşı çıkmış, bu savaşın sonunda yine o suikast niyetiyle Sevr anlaşmasıyla çok ağır şartlarını devletimize dayatmışlardır. Devletimiz ayakta kalabilmek için Cumhuriyeti ilan ederek bu suikast planına karşı koymaya çalışmıştır.

Avrupa kaynaklı bu suikaste karşı manen aydınlatma görevini Risale-i Nur talebeleri yapmışlardır.

Ülkemizdeki dindarlar aleyhindeki bütün uygulamalar hedef küçültme maksadıyla bu suikastı defedebilmek için yapılmıştır. Bu konuda istihbaratçı Mahir Kaynak’ın da aynı mealde yazıları mevcuttur.

Bediüzzaman bundan bir asır sonraki karanlıkları dağıtacak zatların Mehdi ve öğrencileri olabilir demekle günümüze işaret etmektedir.

Bediüzzaman bu ayetin cifri tefsirinde zulümat tabiriyle hep savaşı ve Batılıların İslamın nurunu söndürme niyetiyle dayattıkları zorlamaları kastetmiştir.

Bilindiği üzere 28 Şubat süreci 1000 yıl sürmesi niyetiyle bu devletin islamı temsil rolünü engellemeyi amaçlayan gizli dış tehditlerin yansımasıdır. Zaten birkaç yıl sonra 2001 Eylülünde haçlı savaşları ilan edildiğinde düşman olarak hedefe islam konulmuştur.

İslam imaj olarak yıkılmak istenmiştir. Çünkü bu şekilde devam etmesi durumunda bir müddet sonra Batılı ülkelerde Müslümanların çoğunluğa geçeceği yolundaki projeksiyonlar batıyı şiddetle ürkütmüştür. İslamın önünü almak, yayılmasını engellemek için  islam imajı terörizmle eşitlenmeye çalışılmıştır. Dünya üzerinde El-Kaide benzeri islami kılıklı terör örgütleri sahneye sürülmüştür. Batının bu adamları her yerde masum insanları toptan katlederek islam imajını yeniden inşa etmeye çalışmaktadırlar.

Anlaşılan Suriye savaşları içinde islamın  en kanlı imajı üretilmeye ve adına Süfyani denilen canavar yaratılmaya çalışılmaktadır. Süfyan Mehdi’nin düşmanıdır. Mehdi gerçek islamiyeti temsil ederken Süfyan batılılar tarafından imal edilmiş kanlı bir zombi olarak piyasaya sürülecektir. Amaç dünya insanlığının gerçek islamiyeti tanımasını engellemek ve insanları islamdan soğutmaktır.

Bunun zamanı da içinde bulunduğumuz süreçtir. İnşaallah ahirzamanın en büyük fesadı olan bu karanlıkları Mehdi aydınlatacaktır. Büyük dünya savaşının içinde zuhur edecek olan Hz. Mehdi büyük bir komutan olarak kısa sürede peş peşe hem Rusya’yı hem de Amerika’yı yenerek bütün dünyayı şaşkınlığa uğratacaktır.

Sonuç olarak medyadan izlediğimiz kadarıyla bütün dünya Erdoğan’a karşı birleşmiş durumdadır. Erdoğan Mısır, Tunus, Gazze ve hatta Suriye’den başlayarak demokratik islami bir dalga oluşturmaya çalışıyordu. Bu dalganın bütün islam ülkelerine yayılma eğilimi göstermesi üzerine Batı Gezi öncesi ve sonrası sayısız plan ve entrika çevirerek Erdoğan’ı tasfiye etmeye çalıştı. Aynı plan Mısır’da Sisi darbesi ile başarıldı. Gazze tekrar pres altına alındı. Tunus’ta karışıklar çıktı.  

Uluslararası Yahudi sermayesi Erdoğan’ı tehdit olarak görüp ortadan kaldırmak istiyor. Önümüzdeki dönemde ülkemizde sokak hareketleri ve kalkışmalar yeniden yaşanabilir. Sanırım Erdoğan demokratikleşme paketleriyle durumu lehine çevirmeye çalışmaktadır. Gerçi tedbir kaderi engellemez, ama belki biraz zaman kazanabilir.

Zaman zaman toplumun nabzını tutuyorum. İnsanların bir kısmı Erdoğan yönetiminden bıkmış durumda… Erdoğan karşısında başta kendi partisi içinden başlayarak, bütün muhalefet partileri, sağcısı, solcusu, Müslümanı, mezhepçisi çok geniş bir yelpazede düşman bir cephe oluşmuş durumda. Erdoğan gitsin de ne olursa olsun demekteler… Dolayısıyla bu muhalif cepheye ve onları dışarıdan kurgulayan uluslararası güçlere yüz paket bile sunsanız dahi tatmin olmayacaklar.   Onun için başa gelen çekilir.

Sonuçta diyeceğimiz İbrahim Hakkı gibidir:

Hak şerleri hayreyler   /  Hiç sanma ki gayr eyler

Mevla görelim neyler  /  Neylerse güzel eyler.

0 yorum:

Yorum Gönder